27 Aralık, 2012

Deli saçması kişisel yazılarıma devam edecek olmakla birlikte epeydir ihmal ettiğim ve bir türlü yazmaya başlayamadığım yeni  bloguma da merhaba demeliyim artık.
2004 ten beri uğraştığım ve kendimce nacizane birşeyler öğrendiğim craft çalışmalarımı en kısa sürede fotoğraflamak istiyorum. Hem memuriyet, hem hobilerim, hem oğlum, hem kurslar derken craft çalışmalarımı fotoğraflayıp bloglamak hep üşendiğim birşey olmuştu ama artık teknolojiye acıcık ucundan dokunmak zamanı:)

Evin bir bölümü atölye halinde 2 yıldır ve yaklaşık 9 yıldır sürekli çizdiğim, boyadığım, kestiğim, yapıştırdığım halde önceleri nasıl olup da bıkmadığımı anlamadığım bu renkli dünyanın içine zamanla, yaptıklarımı öğrenmek isteyenler de katıldıkça , renkler ve kokular bana yeni yeni arkadaşlar getirdikçe, bilakis bıkmak yerine daha çok sevdim işimi...

Kolları sıvayıp fotoğraf çekmek lazım şimdi, yeni yılda yeni bir blog,oleeeeey:)

26 Aralık, 2012

Sağlık sorunlarım sebebi ile, blog paylaşımıma geçici bir süre ile ara veriyorum.
Herşey,tüm tahliller vs umduğum gibi çıkar ve Tanrı bana yardım eder de sapasağlam olduğumu ,bu illeti tamamen yendiğimin haberini doktorumdan aldığım gün, yeniden koşa koşa burada olacağım:)
Şimdiye kadar ki yolculuğumda benimle olduğunuz için teşekkür ederim:)
Yakında, sağlıkla görüşmek dileğiyle:)
Sizleri seviyorum..

20 Aralık, 2012

Koltukta uyuyakalmayı beceremeyenlerdenim ben, uyumak fiili dediğin yatakta olur, koltukta uyunmaz değil mİ? Bunu büyük bir başarı ve 5 saniye içerisinde gerçekleştirmeyi başaran kocama hep özenmişimdir, kafasını arkaya dayaması ile uyuması bir olan bu adamın her daim yorgun olduğunu bildiğim için onu anlıyorum ve özeniyorum da ama ı ıh, ben uyuyamıyorum..

Yapacak birşeyim olmasa da gidip odamda uyuyorum,uyuyordum daha doğrusu ta ki bugüne kadar..
Bugün nasıl geçiş yaptığımı bilmeden, gözlerimi televizyona dikip yosunların faydasını anlatanın neden bir sosyolog olduğunu ve bu faydaları büyük bir tıbbi deneyi izler gibi ciddiyetle dinleyen teyzelerin sadece 3 saniye sonra bir türkücüyle nasıl tey tey halaya durabildiklerini şaşkınlıkla izlediğimi hatırlıyorum en son.Ekrana baka baka uyumuşum resmen.
Sadece uyumakla kalmayıp kısa metrajlı bir film kıvamında bir de ruya gördüm üstelik.Genelde gördüğü rüyaları hatırlamamaktan şikayet eden ben, kaçırdığım kısımlar hariç bayağı bayağı film izledim bir yandan. Ne gördüğümü anlatmıyorum zira çok etkilendim gördüklerimden ve "salih insanlara anlatmam gerektiğini "unutmadan sanal ortama ferah ferah saçmak istemiyorum ama en kısa sürede bir rüya yorumu sitesini de ziyaret edeceğim..Neyse,başkası için minicik benim için oldukça kayda değer bir durum bu, demek ki neymiş, çok yorulmuşum, demek ki neymiş artık eskisi kadar genç değilim.

Ya uykum, ruyam neyse de o yosun sever sosyolog neydi öyle ya, ya teyzeler? Her biri bir Anadolu Ateşi Grubu dansçısı gibi oynadılar da oynadılar, hele oynamadan 2 dakika önce çocuk yetiştirmek konusunda bütün ünlü psikologlara taş çıkartırcasına ahkam kesen teyzenin beline şıkırtılı bir şal bağlayıp gerdan kırması.."Tamamdır" dedim "olmuş bu", demek ki ben bunu yapamıyorum, o gün bir konuda ahkam kestiysem o gün öyle geçip gidiyor, bundan sonra her yazımın arkasından kalkıp bir de oynasam daha mutlu, daha normal olacağım belki de.Alışveriş listesi bir; şıkırdaklı örtü alınacak bele bağlamak için.
Rüyamın yorumuna bakayım gece yazarım yine, başıma talih kuşumu konuyor yoksa maşallah dediler de sabaha mı çıkmıyorum, bir öğrenip geleyim, kelimeler beklesin beni.

04 Aralık, 2012

Umut kreşe başladı.
O kadar çok kreş aradık ki bu kadar zor olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi ama henüz bezi bırakmadığı için o yaş grubunda eve de yakın bir yer bulmak aylar aldı.
Nihayet onu , zaman zaman içine birşey kaçtığını düşündüğüm oğlumu kabul eden bir kreş bulduk, onun yaşında 1 çocuk daha var diğerleri ay farklarıyla onlardan büyük, çok genç çok da şeker bir öğretmeni var.,lk günlerde gitmemek konusunda her sabah dram yüklü bir seramoni yaşadık ama şimdi çok şükür koşa koşa gidiyor, ağlayarak göndermektense böyle severek gitmesi beni de mutlu ediyor tabii.
Şimdilerde okullarda kıyafet serbestisi tartışması yaşanıyor ve henüz bize uzak olmasına rağmen ben de bu uygulamaya çok ama çok karşı olanlardanım, kreşe giderken bile ne giydireceğinizi, ne göze batmasını ne ezilmesini istemeyeceğiniz bir dengeyi tutturmak şimdi bile çok zorken o zaman ne yapılır inanın hiç bilmiyorum.

Facebook'ta ve diğer pek çok sosyal paylaşım alanında okuduğum yorumların çoğu da bu yönde ama halkının karşı olduğu uygulamalarda diretmeye ve uygulamaya koymaya iktidar deniyor sanırım.Ota b.ka referandum/anket yapmaya meraklıyız da bu konuda neden yapılmıyor uygulamaya konmadan önce bilmiyorum, yakında kefende de serbesti gelir böylece öbür tarafa giderken de aramızdaki sınıf farklarıyla gideriz tam olur, bir orda bir de önlüklerimizle nisbeten eşit oluyorduk, o da değişsin. Fakir fakirliğini bilsin zaten, zengin zenginliğini, Bakanın bugün dediği gibi gerçi "zenginle yoksul aynı okula gitmiyor ki zaten !" Haklı! Diyorum ya fakir bilsin fakirliğini, ne işi var zenginin gittiği okulda, giysin eski püskülerini gitsin işte. Beyaz Showa çıkan ve "ayakkabımın altı delik biliyorum, arkadaşımın çok güzel çizmeleri var , ben de çok beğeniyorum, öyle çizmelerim olsun istiyorum ama babam inşaatta çalışıyor bana alamıyor ki "diyen güzel kızımız Gizem geliyor aklıma, çocuk yüreğiyle o çizmeleri kimbilir kaç kere gördü rüyasında, üstelik o okul nisbeten aynı gelir düzeyindeki öğrencilerin gittiği sıradan bir devlet okuluydu ve onların arasında bile bu yaşanırken, olabilecek diğer olayları düşünemiyorum bile.Gizem yoksul evinin yoksul sobasından çıkan en az onlar kadar yoksul dumanla zehirlenerek öldü, bir o çizmeleri aldı mı ona bilmiyorum ama umarım cennette çok mutludur, O melek oldu ama  altı delik ayakkabıları dünyada ondan hatıra kaldı.
Üstelik çocuklar o kadar minik ayrıntıları yüreklerinde büyütüp farkında olmadıkları ve sonra da silinmesi oldukça güç olacak derin çizgilerle kazıyorlarki yumrukları kadar olan kalplerine, büyüdüklerinde trilyonları bile olsa o para, o güç onaramıyor o yaranın izini.

Netice itibariyle okulda kıyafet serbestisine hayır! Anne olarak, insan olarak hayır!
Tek tip giyinmesinler peki ama o zaman kıyafet için bir bütçe tanısın devlet, yada devlet versin kıyafetlerini, her gün farklı farklı ama aynı kalitedeki bu kıyafetleri giyerek gitsinler okula, öyle ya.
Gerçi bunun da kötü tarafı , ilkokullara süt dağıttıklarına yetkili ağızdan yapılan açıklamada "bazı çocuklarımız sütü ilk kez içtikleri için rahatsızlandılar "dediği gibi yeni ve güzel kıyafetler giyince de rahatsızlanabilir yurdumun bazı güzel çocukları.

Velhasıl oğlum kreşe başladı.
Şimdiden dert oldu okul hayatı içime büyüdükçe ne olacak bilmem,.
Neyse, gidip azıcık yürüyeyim yağmurda, yağmurun altında herkes eşit,herkese eşit yağmur damlası düşüyor değil mi? O da mı öyle değil yoksa..



29 Kasım, 2012

Çok uzun zamandır uğraşırım dikişle, nakışla, boyalarla, süslemelerle..Çok iyi bildiğimden değil, durmaksızın artan bir öğrenme çabasıyla yapılabilecek sade çalışmalar işte.
Bir de mutfak maceralarım vardır dillere destan. Annesi Antep'li olan benim maalesef yemek yapmakla aram pek iyi olmasa da tatlılara, kek ve pastalara olan aşkım anlatmakla bitmez:)Örneğin makarnaya 3.bir çeşit sos tarifi bulmak çok ilgimi çelmese de yabancı bir sitede rastlayıp, isminin nasıl telaffuz edildiğini bilmediğim tatlıları bile, reçetelerini çözmeye çalışa çalışa denemişliğim çoktur:)Ha kimisi parmak yedirten cinsten olmuştur, kimisi de yapıldığı ülkeye göre belki lezzetli ama türk damak tadı için dinlen dinlen kaç minvalinde bir hal almıştır ama olsun, denemek başarmanın yarısı:)

Hiç üşenmeyip popcakes, cupcake, cheesecake, kurabiye, makaron, pasta süsleme(çiçek modelleyerek), insan ve hayvan figürleri yapımı, makaron, tart yapımı, çikolata yapımı, ev yapımı makarna kurslarına taşınan benim için mikserim ve emektar fırınım el ayak gibi oldu neredeyse, olsa da yapıyorum yani olmasa da:)
Türk mutfağında yaygın olan şireli tatlıları pek sevmem yapmam da ama her çeşit kek, pasta, bisküvi, kurabiye ilgi alanıma girer.
İnternet malum bir deniz, oradan pek çok şey öğrenebildiğim gibi, ilgimi çeken kitapları da getirte getirte iyi bir mutfak arşivim oldu , onları da karıştırdıkça insan anlıyor ki binlerce reçete var ve biz çok çok ama çok azını biliyor, deniyor yada yapıyoruz.Alman pastası olarak yaptığımız ve özellikle hanımların günlerinde sık sık yer alan kekin orijinal tarifinin biizm yaptığımızla ne kadar farklı olduğunu hatta lezzetinin bile sadece uzaktan akraba olabildiğini gördüğümde, bizim yaptığımız pek çok tatlının farklı versiyonlarını da araştırmaya başladım bir dönem.

Popcakes,cupcake de şu günlerde ülkemizde revaçta ya, böyle böyle okurken ilgimi çekti, muffinin akıl almaz çeşidini yapıyorlar mesela, kabaklısı bile var ve ilk anda nasıl yani dedirtse de deneyince tekrar denenebileceğini görüyor insan, hele tartlar.Patlıcanlıdan balkabaklısına , hatta suşili bile yapıldığını gördükçe ben de denedikçe denedim, tabii ilk denemelerde kobaylara da ihtiyaç oluyor:) Zira hiçbir ilk deneme çok da başarılı olamayabiliyor ancak 2. ve 3. denemelerde dengeyi tutturuyor reçete, bunda o reçetelerde yer alan örneğin buttermilkin bizdeki karşılığını tam bulamamak sıkıntının ilk basamağı.

Her neyse, emektar fırınımın başında geçen bu deneme seanslarını da blogda paylaşmak istiyorum artık,  Umut paşa'dan arta kalan zamanlarda yapabildiklerimi paylaşabilirsem eksik fazla kısımlarında görüş de alarak belki en doğrusunu daha kolay bulabilirim öyle ya:)

Daha önce denediklerimin fotoğraflarını toparlaybilirsem en kısa sürede yayınlayacağım.Ama haftasonunu oğlumla doya doya bir geçireyim de, haftabaşına inşallah, zaman önceliği her zaman onun:)

Bu yazı Umut'un seyir defterinin son yazısı olsun istiyorum.
Çünkü bundan sonrası her çocuk gibi, o da her kardeşi, her arkadaşı gibi, büyüyüp gidecek, daha özel, daha ihtimamlı değil, tüm çocuklar gibi, düşe kalka...

Bense tedavime devam edeceğim, kürlerden sonra alınacak tahlil sonuçları da önemli bu süreçte..
Hastalığımı çok nadir hatırlıyorum zaten, Umut öyle çok bağlıyorki beni hayata, bazen üzerine vazife hisseden  biri uzun uzuuuun "bizim bir rahmetli vardı "ile başlayan hikayelerini dağarcığından çıkarıp önüme dizi dizi sermediği müddetçe, aklıma bile gelmiyor. Düşündükçe beni dibe doğru çeken bir hastalığa dönmesine izin vermeyeceğim, oğlumla geçirebildiğim kadar çok zaman geçirmek için elimden gelen herşeyi yapacağım.
Okula gidişini göreceğim inşallah, önlüğünü giydirip okula götüreceğim yavrumu, ona anne sevgisini doyasıya olamasa da yeterince yaşatacak kadar ömrüm olsun diye dua ediyorum hep.
Boyalarımla, dantellerimle, ipliklerimle oyalayacağım kendimi yine, vakit buldukça hep yaptığım gibi işleyeceğim, boyayacağım, pişireceğim ve yeni yeni insanlar tanıyıp bildiklerimi nacizane öğretebileceğim küçük bir atölye açacağım, başka başka hikayeleri olan insanlar tanıyıp kendi hikayemi unutacağım..

Her renkte, her işlemede, her lezzette yeni bir hiakye çıkacak ortaya, oğlunu canı pahasına isteyen bir annenin basit ve güdüsel hikayesinden öteye, bambaşka bir hikaye olsun bundan sonrası, bir anne ve oğulun masalı olsun istiyorum, adı Umut olsun bu masalın, başka başka yerlerdeki umutsuz insanlara umut olsun bu masal...
Hayat da kısacık bir masal değil mi zaten, denizde kum gibi biz de karışıp gidiyoruz oğlumla bu akışa, gökten 3 elma düşsün, biri benim biri savaşçı oğlumun, diğeri de nerede umudu tükenmiş biri varsa onun başına düşsün...
Annelik kendi başına zor, fedakarlık isteyen ama bir o kadar da güzel bir duygu.
Bir de sonuçta böyle güzel bir varlıkla karşılaşmak, herşeye değiyor...

Umut'la evdeyiz.
Annem ve kayınvalidem de yanımda.
Birkaç gün sonra, yaralarım biraz iyileşince kemoterapiye gireceğim.Hamileyken bana azaltılarak verilen ilaçları şimdi normal dozlarıyla verecekler ki açığı kapatalım.
Saçlarım ilk kürlerde dökülmeye başlamışlardı zaten, tek can sıkıcı yanı o. Estetik olarak değil, evin her yeri, yastıklarım, banyo taşları her yer ama her yer saç..Ben ilaçlar alınır ve sabah uyanırsın tüm saçların dökülmüş olur diye düşünürdüm hep, öyle olmadı en azından benimki. Parti parti, can sıka sıka dökülüyorlar, gidip usturaya vurasım var ama kafa yapım öyle bir kesime uygun değil, zaten kaş ve kirpiklerim de dökülüyor iyice tuhaf olurum diye cesaret edemiyorum açıkçası.
Pansumana gitmem gerekiyor, bazı noktalardaki dikişler de alınacak, bölüm sekreterinden tut da tüm asistanlar ve jinekologlar tanıyorlar beni, şaşırıp sekreter hanıma soruyorum, "ameliyatınıza çok kalabalık bir ekip girdi, hemen hemen tüm asistanlar da izledi, bir tez çalışması olacak durumunuz"diyor. Anlıyorum zira, biz ilk öğrendiğimizde ne çok araştırmıştık internetden de bir japon hanım dışında vaka örneği bulamamıştık, olsun olsun, bir gün birilerine ışık olacak bir tez olsun.

Umut uslu bir bebek.
Gaz sorunu yok, uyku sorunu yok, uslu uslu bakıyor etrafa.
Emzirmeyi çok istiyordum bebeğimi ama hem aldığım ilaçlardan dolayı, hem hemen doğum sonrası emziremediğimden olsa gerek, birkaç damla dışında süt gelmiyor göğsümden, göğsüme bakıp bakıp ağlıyorum, oğlum mamayla besleniyor, neyse..sağ ve sağlıklı ya yeter bana...

Anneler gereken herşeyi yapıyor zaten, bol bol dinleniyorum.
Kemoterapi günü yakın, Gökhan Hoca'yla yeniden konuşuyoruz, bebeği soruyor hep, "zor kısmı atlattık, ha gayret şimdi "diyor.
3-4 saat kadar sürecek yine diyor, ilk 3 ten alışığız zaten işleyişe ama bu kez ilaç dozları aratacağı için, ilklerde görülmeyen kusma vs şikayetler endişelendiriyor beni.
Yoruldum da sanırım.
Ne hamileliğimin tadını çıkarabildim ne lohusalığımın diye düşünüyorum bazen.
Ya bana ya bebeğime birşey olursa diye 7.ayında alabildiğim ilk patiği, battaniyesi ve minik beşiğiyle yaşadım yaşayabildiğim kadarını.
Hani odalar düzenlenir, eşyalar alınır, süslenir falan ya...
Benim oğlumun yatağımın başucunda duran bir minik beşiği, bir patiği, bir hastane çıkışı takımı, battaniyesi vardı sadece, bir de kendi dolabımızın içinde ayırdığım ve içinde bezleri duran çekmecesi..
Hep bir yanı buruktu hamileliğimin, sadece domates istemişti canım da eşimin güldüğünü hatırlıyorum; "memur karım benim, aşermesi bile sorunsuz, benim bildiğim avakadoya yada mevsimsiz yeşil eriğe aşerilir ama "demişti epey gülmüştük.

Şimdi kucağımda , Allahımın bana  hediyesi..
Ameliyatla overlerim, rahmim, karın zarım vs de alındığı için başka bebek şansı olmayan annesinin ilk ve tek kuzusu, kınalı kuzusu...

Tüm bunlar cerrahi bir de menapozu getirdi beraberinde doğal olarak, bu yaşta menapoz...
Tüm yaşananların içinde bir de erken gelen menapozun etkileri, sorunları...

Yol uzun daha ama aşacağım, aşacağız kepçe kulaklı oğlumla, büyüyeceğiz, ya da belki o çoktan sınavını verdi ve büyüdü de büyüyecek olan benim.

Ne güzel işte , ben de; Umut'la büyüyorum...



Gözümü açtığımda ameliyathanenin bekleme kısmındayım, çok ama çok üşüyorum. Dişlerim birbirine vuruyor.
Kim olduğunu görmediğim bir kadın ve bir erkek konuşuyor; "kendine geldi, ara da odasına çıkarsınlar"
"İyi misiniz"diye soruyor kadın, başımın ters tarafında duruyor, görmüyorum onu, sadece   "üşüyorum "diyorum. Bir battaniye daha getiriyor, o üzerimi örterken hastabakıcı geliyor beni almaya.
Saçımdaki boneyi çıkarmışlar, burnumda bir hortum var hissediyorum, canım çok yanıyor...
Asansöre bindiğimizde kendime daha çok geliyorum, karnımın şişliği inmiş...Oğlum...nerde acaba? İyi mi? Herşey yolun gitti mi ki...

Odaya geliyoruz.
Herkes kapıda, yüzlerini seçiyorum ama konuşacak takatim yok, gülümsüyorum.Onlar da..Güzel gülüyorlar, endişesiz...
Yatağıma alıyorlar beni, hala uykum var.

2-3 dakika sonra pembe kıyafetli bir hemşire giriyor odaya, arkasından 2 tane daha..Öndeki, daha tecrübeli olan hemşirenin kucağında..Umut...Küçücük..sadece saçlarını görüyorum, ne çok saçı var:)
Karın kısmım göğsümden aşağı dikey olarak bandajlı olduğu için yüzüstü,  bacaklarıma bırakıyorlar oğlumu.Uyuyor..Allah'ım, ne kadar tatlı, ne kadar masum..Kucaklayamıyorum ama koklamak istiyorum bana doğru yaklaştırıyorlar, kokusu..Cennet kokusu bu mu acaba, öpüyorum, içime çeke çeke öpüyorum. Burnumdaki hortumdan çok yaklaşamıyorum, saçlarını seviyorum, ellerini...5 parmağı var bu elinin, dğerine bakıyorum ,onda da..İlaçlar ona ne yaptı bilmiyorum, kararımın bir faturası olsun istemiyorum onun üzerinde, çok dua ettim,çok....



Çok şükür çok sağlıklı.
Zamanından çok önce doğmasına rağmen kilosu ve boyu yerinde.
Erken doğduğu için hazır tutulan ambulans, yenidoğan acil servis...Oğlum 1 saat bile küvözde kalmadan yanımda, o bir cengaver, o bir savaşçı.

09 Kasım, 2012

Paris


Paris gezisinden kalan kareler.
4 günlük bir geziye pekçok sığdı ancak gezerken unutuyorum fotoğraf çekmeyi:)
Pierre Herme' siz olmaz değil mi, uğrayıp, bir de kuyruğu bekleyip, üstüne de  tanesi 3 euro'dan ! makaron da aldık:)))) Ben tanesi 3 euroyu görünce sırf tatmak için birkaç tane aldım tabe:)












         Donarak gezdiğim Eyfel kulesi:) Az daha kalsaydık beni de kulenin demirbaş listesine ekleyeceklerdi:)








EXPO tanıtımları dönüyordu, bayrağımızı görmek çok güzeldi:)



08 Ekim, 2012

Erkenden hastanedeyiz.
Saat 11.00 de büyük an.
Hem doğum yapacak hem tümör ameliyatı olacağım aynı anda.
Aile büyükleri, kardeşlerim hep hastanede.
Odamıza çıkıyoruz.Kemoterapiyi de aynı hastanede aldığımız için tanıdık bir kadro "merhaba"diyor.
Operasyon bir hayli sıkıntılı geçeceği için sonrasında(inşallah tabii) dinlenebilmem için geçişli bir oda seçmiş eşim,çok sevindim buna.Dinlendiğim oda, ziyaretçi ve refakatçi grubundan izole, hatta şimdi bile azıcık yalnız kalsam iyi olacak ama olmuyor. Oysa yalnız kalıp dua etmek istiyorum.
Her neyse.
Geceden beri birşey yemem yasak, eşim sigaraya inip geliyor, 2 anne fısıldayarak birşeyler konuşuyorlar, endişeliler farkındayım ama yapabileceğim birşey yok, kurgu benim dışımda işliyor ve bu sefer piyon benim.

Hemşire geliyor."hazırlayalım mı sizi, oğlunuz sizi sabırsızlıkla bekliyordur"diyor, gülümsüyorum.Yuvarlak yüzlü, sakin bir kız, mütebessim bir ifadesi var her daim, pozitif enerji verenlerdendir, severim böylelerini:) Şikayet eden ama sürekli şikayet eden insanlar enerjimi alıyorlar sanki, sürekli konuşuyor konuşuyor ve bu iç karartıcı sürecin sonunda da bir şekilde kendilerine benzetmiş oluyorlar beni.Onlar evimden çıkıp gittiğinde geride resmen adımımı atsam beni içine çekecek koca bir kara delik kalıyor, elimden geldiğince uzak duruyorum bu tiplerden ama her zaman olamıyor tabii.

"hazırlanalım bakalım"diyorum gülerek.Makyaj ve parfüm yok.Üzerimde geniş bir penye tişört ve eşofman var, hazırlanmam kolay oluyor.En sevmediğim kısım ise bone kısmı, kayıp duruyor, takmıyorum, ameliyathaneye girince takarım diyerek.

İzmir'den amcam da gelmiş, şimdi kapı aralığından görüyorum, çok seviniyorum, çocukluğumun amcası.Onu görünce yeniden çocuk hissettim kendimi ne tuhaf..

Refakatçi odası çok kalabalık, kimler var bilmiyorum ama sürekli bir trafik var duyuyorum.

Kapı aralığından annem sesleniyor, arkadaşların geldi diye. Hemşirenin yüzü ekşiyor disiplinle;"çok az zamanımız var, ameliyathaneyi bekletemeyiz "diyor."tamam uzun sürmez" diyerek çıkıyorum.

Bütün daire gelmiş.Birkaç nöbetçi bırakmışlar sadece.Onları görünce çok mutlu oluyorum ama onlar şaşkın ve üzgünler gülümseseler de.Ellerimde ateller, şişmiş de şişmiş bir ben, dökülmüş saçlarım, eh pek de içaçı bulmadılar sanırım beni, "N'apabilirim Çağla Şıkel miyim ben sizi ipek saten karışımı lohusa pijamamla karşılayayım, malzeme bu"diyorum. Gülüyorlar. Hemşire ensemde"hadi"deyip duruyor.
Geldikleri için teşekkür ediyorum.Odanın her yeri ama her yeri çiçek dolu, hem bilmeyenlerin bebeğin doğumu için gönderdikleri hem de bilenlerin ameliyatım için gönderdikleri, yasemin kokusu var odada,içime çekiyorum.

Doktor geliyor,şaşkın."size 2 odada yetmemiş bakıyorum "diyor.Çiçekleri hastanın yattığı odaya almayın sakın "diyor, "oksijen lazım ona"
"sevdiklerinizle vedalaşın gitmeliyiz"diyor.
Arkadaşlarıma sadece "hoşçakalın "diyebiliyorum ve amcama "hoşgeldin"

Sedyeye alıyorlar hemen.
Üzerime örten hemşire "üşürseniz söyleyin "diyor.Gözlerimi açıp kapıyorum sadece.
Odaya el sallıyorum giderken.Hepsini aynı anda görebiliyorum, ağlayanları, el sallayanları.

Asansöre hep birlikte biniyoruz. Doktor Ağabeyim, eşim, 2 anne .
Ameliyat katına indiğimizde "vedalaşma zamanı "diyor hemşire.
Annelerime "üzülmeyin birazdan yanınızdayım "diyorum gülerek.
Ağabeyim az uzakta.
Kocam eğiliyor "seni çok seviyorum "diyor.
"herşey için teşekkür ederim sana.Beni sevdiğin için, hep yanımda olduğun için..Bana birşey olursa oğlum sana emanet.Onu çok sev, benim yerime de iki kişilik sev "diyorum. Kıpkırmızı gözleriyle sus işareti yapıyor.Hemşire yine "gidelim mi"diyor.Ya bir sus kadın, sağ çıkıp çıkmayacağımı bile bilmediğim ve bebeğimin alınıp bir havle yoğun bakıma yetiştireleceği bir amliyata giriyorum ve kocamla vedalaşıyorum bir sus Allahaşkına! Kadına nasıl baktıysam "tamam "diyor.
Elimi öpüyor kocam "sizi  burada bekleyeceğim "diyor.

Gidiyoruz.
El sallıyorum onlara tersten, göremiyorum onları bu açıdan.
Kapı kapanıyor.
Her zamanki gibi buz gibi ameliyathane.
Herkes hazır.
Koluma ilaç verecekler , her zamanki seramoniyle girmeye çalışıyorlar uzun uzun, kemoterapiler sonrası damarlarım ortadan kayboldu çünkü.
Anestezist gelip kendini tanıtıyor,"şimdi ilacı veriyorum, uyuyacaksınız,kendinizi rahat bırakın "diyor.
Hafif bir acı hissediyorum kolumda, uykum geliyor,oğluma gidiyorum...

01 Ekim, 2012

Umut geliyor yarın.
Sabah erkenden hastanede olacağız, tahliller vs.
Elimdeki atellerden kurtulacağım Allah'ım, ne büyük mutluluk.Günlerdir evde,işte, her yerde boksörler gibi geziyorum, zaten hem hamile hem kel olarak yeterince komik ve dikkat çekiciyken bir de ateller tadından yenmez duruma getirdi mevzuyu.

Aslında erkenden uyumam gerekiyor,normali o değil mi? Zerre uykum yok, gerçi sanki hayatımda herşey "normal"miş gibi bu neden anormal geliyor bana o da ayrı.Literatürde binde bir karşılaşılan bir durumun tam ortasındayken, normali tartışmak zıcık aykırı oldu şu an yaşananlara.

Neyse, bir şekilde azıcık uyumalıyım, yarın güç bir sınav var.
Yakışıklı canavarımı alıp içeri verdikten sonra bana girişecekler, iç organlarımın hatırı sayılır bir bölümünü alıp, paketleyecekler beni.
Ölmek istemiyorum, umarım herşey yolunda gider...
Henüz öpemediğim, koklayamadığım hatta hiç göremediğim  bir bebeğim varken bir yerlerde,ölmek istemiyorum.
Bildiğim bütün duaları okudum bu gece.
Bilmediklerimi de içimden geldiği gibi okudum, ne söylemek, ne dilemek istiyorsam öyle.
Dünyanın en iyi kocası ve hayatımın kahramanı olan kocam ve cengaver oğlumla biraz zamanım olsun istiyorum, duaların kabul edildiği bir zamana gelmiştir umarım..

Herşey yolunda giderse ve biz hayata yeniden tutunabilirsek yarın bu saatlerde onu görmüş olacağım.
Dün gece ruyamda gördüm Umut'u, doğmamış çocuğunu da ruyasında görebiliyormuş insan demek ki.
Çok yorgun görünüyordu,içimde bir yerlerde bir duvara yaslanmış önüne bakıyordu sadece.Seslendim birkaç kez duymadı, en son seslenişimde kaldırıp kafasını baktı ve elini uzattı, sol elini,minicik elini,tutmak istedim uzandım, birden ayağımın altından kaydı yer, bir kapak açılmış da içine düşmüşüm gibi düştüm bir yerlere.Ağladığını duydum düştüğüm yerden, ağlayarak uyandım.

Ruyaların tersi çıkar derler ya, bunu düşünüp mutlu oluyorum önce, sonra hamileyken o lanet tümörü de oluşturup bebekten daha fazla büyütebilme başarısı gösteren ben için, ruyanın olacağı tutar diye endişelenmiyor da değilim.
Güzel düşünüp güzel şeyleri çağırmalı şimdi.Tüm ihtimaller evren ötesine gönderilmeli.Tek ihtimal var, içeri gireceğim,koluma ilacı verecekler, hemen uyuyacağım, gözümü açacağım ve minik ve yakışıklı bir melek kucağımda uyuyor olacak.

Şimdi azıcık uyuyalım canım yavrum, yarın güçlü olmalı annen,ilk karşılaşmamızda seni sımsıkı saracak gücüm olmalı.
Ölüm benden uzak dur yarın.
Şimdi değil....

25 Eylül, 2012

Son kürümüzü de aldık oğluşumla.
Ciğerleriyle ilgili gelişim nispeten tamamlanır tamamlanmaz alacaklar bebeğimi.
Doktorum "endişe etmememizi, doğum günü bebek yoğun bakım ünitesinde onun için mutlaka yer olacağını, yine de olağanüstü bir durum olabilir diye tam teşekküllü bir ambulansı hazır tutacaklarını ve bebek yoğun bakımı olan iyi ve yakın bir hastaneye nakil ettireceklerini " anlattı.
"Bir müddet kuvözde kalacak ve herşey normale döndüğünde kucağına verilecek "dedi.

Oğlumla buluşmamıza az kaldı, ne güzel...

Doğacağı günü de belirledik birlikte.
Öyle bizim yada doktorumuzun isteğine bağlı bir tarih olmadı elbette, takip eden ekip kürün etkilerine göre, bünyemin dayanabileceği zaman aralığını buldu. Zira doğuma gireceğim, Umut'u alacaklar, ardından benim ameliyatım için devam edecekler.
Lenf bezlerim, karın zarım, yumurtalıklarım ve rahmim alınacak.
Menapoza da girmiş olacağım doğal olarak.
Ah, kıyısından yakaladığım annelik.....Hayatıma mal olacakmışsın gibi geliyor bazen..

Umut için alışverişe çıktık bugün babasıyla.
Bütün bu olup bitenlerin arasında öyle çok korktum ki onu her an kaybetmekten ve onun için aldığım şeyleri görüp canımın yanmasından, inat ettim bu tarihe kadar, çorap bile almadım.
Ama artık geliyor oğlum...
Hastane çıkışı, penye battaniye, zıbınlar, çoraplar, yıkama leğeni, lif, şampuan, yenidoğan bezi, akla gelmeyen bir yığın şey..
Ha bir de mavi bir beşik:)

Eve dönüp yerleştirdim dolabına.
Bebeklere ait şeyler ne kadar güzel, ne kadar albenili.
Kullanmayacağı şeyleri almamaya karar vermiştim, almadım da. Ben kendimin de kullanmayacağı şeyleri öyle heves ederek almam pek, enteresandır, reklamcılar için hiç de cazip bir hedef değilim sanırım..
Aldığım herşeyi öpe öpe koydum raflarına, Allah'ım giydirmek, herşeyden önce giydiğini görmek nasip etsin inşallah.

Şimdilik yanımızda, yatağımızın yanına koyduğumuz beşiğinde yatacak.

Bugünlerde el bileklerimde ciddi sıkıntı var.Karpal Tünel Sendromu dedi doktor, ellerim öyle çok ağrıyor ki bazen ağrısıyla uyanıyorum geceleri, yatağın başındaki duvara vuruyorum hızlı hızlı, başka bir acı onun acısını bastırsın diye.
Ağrı kesici İlaç da verilemiyor hala.
Yarın atel alıp takacağım ikisine de, doğuma kadar kalacaklar, doktor ağrımı hafifleteceğini söyledi atellerin.
Bütün bu ağrılar, acılar son bulacak yakında.

Şimdi aldığımız masal kitaplarını okuyacağım kasete, dünya hali hani olur da bana birşey olursa ameliyatta, oğlum annesinin sesini bilsin tanısın ve bir annesinin olduğunu hissetsin diye.

Hansel ve Gratel okuyacağım ilk önce, yolunu kaybettiğinde sesimi takip edip yuvasını bulsun diye.

Oğlum, duyuyor musun beni?

06 Eylül, 2012

En çok beklenen yan etki olan kusma,hiç olmadı.Midem bile bulanmadı enteresandır ki.
Doktorum," bebek zarar görmesin diye bir ilacı hiç vermediklerini, diğerlerini de azaltarak verdiklerini, bu nedenle olabileceğini" söyledi. Buna çok sevindim..

Umut tekmeliyor..
Onu hissettikçe sonsuz bir yaşam sevinci doluyor içime.Onu düşündükçe unutuyorum herşeyi, herkesi, dünyayı, olanı biteni, hasta hücrelerimi, yorgunluğumu..
Ayaklarını hissediyorum.
Kafasını da.
İçimde bir yerlerde büyüttüğüm bir canlı var, bir yandan öldürmemek için dua ettiğim..

Saçlarımı daha doğrusu saçlarımdan kalanları görmek istemediğim için bir tülbent bağlıyorum evde, rahat ediyorum en azından, ne kadar çirkin görünüyorum Allah'ım, iyileşip çok güzel olacağım bir gün.
Oğlumu kucağımda zıplatıp kahkahalarını duyacağım, içimde bir duvara tutunup hayata bağlı kalmaya çalışan güzel oğlumu doyasıya koklayacağım.Ben iyileşeceğim, başka yolu yok..

Benim şansıma bilmem kaç yılın en sıcak yazı.Olmuşum bir dünya zaten, sıcakta hiç çekilmiyormuş şu kilolar onu anladım.
Kemoterapiler sonrası her gün almam için ilaçlar verdi doktor.Başım ağrırsa şunu, midem bulanırsa şunu alacağım ama çok şükür hiçbirini almama gerek kalmadı, hiçbir farklılık hissetmiyorum, kocam korku ve endişe dolu gözlerle bakıyor ara ara.İyi olmama seviniyor ama bu kadar iyi olmamın anormal olduğunu düşünüyor, aklından "acaba çok mu az veriyorlar ilacı, bebeği kurtaralım diye ilacı az vermek hastalığını ilerletmeyecek mi? bakışı bunlar, tanırım ben onu, aklından geçeni göz bebeğinden okurum, doktoru arayacaktır yarın sabah erkenden..

Hastalığın hengamesinden hamileliğimi yaşayamadığıma üzülüyorum en çok.Ne aşerdiğimi farkettim, ne naz yapabildim, ne güzel cicili bicili kıyafetler alabildim, burnumda sürekli bir batikon kokusu..
Kullandığım tuvaleti kimse kullanmayacakmış, demek ki vücut zararlı birşeyler atıyor sürekli, iyi de bu ilaçlar gidip nokta atışı yapıp hastalıklı hücreyi bulamadığına göre sağlıklı hücrelerimi de yok ediyor mu acaba?
Ne çok soru var kafamda?
Ölecek miyim?
Daha bu kadar çok yapılacak şey, gidilecek yol, tanıyacak insan varken, bu kadar erken gitmek?
Biraz haksızlık değil mi?
Habersiz..
Onca geride bıraktığıma bir veda edemeden, ben gidiyorum diyemeden..

Oğlum bana benzesin istiyorum, benden geriye bana benzeyen birşey, biri, bir can, bir göz, bir burun, bir huy, bir...Bir umut kalsın istiyorum.
İsmiyle müsemma hep umutla sarılsın hayata, tutunsun babasına.

2 kürümüz daha var.
son kürden sonra yani yaklaşık 51 gün sonra bebeği alacak doktorum, akciğerleinin nisbeten geliştiği haftalara denk gelmiş olacak, küvözde bakılacak ve beni alıp normal dozda ilaçlar verecekler ki daha fazla ilerlemesin..
Ultrasonda boyu, kilosu, gelişimi çok iyi, tam olması gerektiği gibi, bütün bu olanlara rağmen.

Bizim hikayemiz güzel bitecek.

Bu kadar dua üzerine bina edilmiş, güzel bir hikaye olacak, gökten elamalar düşecek, uyuyup büyüyecek savaşçı oğlum, annesini çok sevecek..

05 Eylül, 2012

Bu sabah yalnızım.
Evin sonsuz sükuneti içinde bol kahveli bir kahve yapıp koltuğa atacağım kendimi, uzanmaya yakın bir şekilde oturup ayaklarımı da sehpayla buluşturdum mu tamamdır.Gazete istemiyorum, telefon ,televizyon istemiyorum.Kahvenin her yudumunun dilimin duyu noktaları nereleriyse işte oralara ulaşıp beynime mutluluk hormonu göndermesini izlemek istiyorum bilimsel bir deney gibi.Hani şarap tadanlar yapar ya, ben de kahveyi dilimde yuvarlayıp hangi senenin mahsulü, hangi uzak yolları aşıp gelmiş fincanıma onu düşüneceğim, delirmişim gibi bakmasanıza bunda ne kötülük var mideme giden şeyle tanışmak isteği işte..
Bu arada kendimle de mücadelemi yenmem lazım, düzen takıntım yüzünden erken yaşlanan bedenimle de mücadele ederek, kahveyle meşkim bitene kadar yatağı ve mutfak tezgahını toplamamak, çöpleri kapıya çıkarmamak, balkonları yıkamamak vs vs tüm herşeyi yapmamak konusunda zorlamalıyım kendimi. Saydıklarımı yaptıktan sonra kahve yapıp içmenin zevki yok ki,o zaman sabah olmuyor dolayısıyla sabah kahvesi tabiri de haksızlık.Her neyse yine dağıldı konu, bunları yazarken kahvem damlıyor fincana, oh birazdan başbaşayız.
Yataktı mutfaktı deyince, yaşamımın yarısından fazlasında aralıksız çalışmış biri olarak yakın zamanda tamamen evde olacağım dönem gelince,ben o geçişi nasıl sağlayacağım hiçbir fikrim yok..Hergün hem işi hem evi bir şekilde rayında götürdükten sonra şimdi elimde bir toz beziyle tüm gün Kakılmış edasıyla evi 3 tur silecek miyim yoksa "hayatta tozdan önemli şeyler var aşkım"açıklamasıyla öğlene kadar uyuyup ardından da, aşağı mahalle sen misin yukarı mahalle şen misin gezecek miyim? Yada ortaya bir karışık çıkacak -ki kocacığıma göre tadından yenmez bir durum olur bu- bakıp göreceğiz..

Kahvem ötüyor, biraz susturup beynimin dilini, kahvenin anlatacaklarını dinlemeye gidiyorum şimdi..

Berlin Notları

Berlin Kolajı...























01 Eylül, 2012

Saçlarım dökülmeye başladı..

Öyle tel tel dökülmüyor meret.Sabah bir uyanıyorum ki bir kucak saç yastığımın üzerinde.
Kocam ve annem görürler ve üzülürler diye uyanır uyanmaz yastığımı balkona çıkarıp silkeliyorum, saçlarım bahçeye doğru yavaşça uçuşuyor.Normal dökülme gibi değil, kökleri o kadar belli ki, kökünden ayrılıyor kafa derimden.
Yerlere de dökülüyor gezerken, evin her yerinde görüyorum.Hele banyo yaparken, simsiyah bir tül parçası suyla birlikte kayıyor küvetin deliğine.
Aynaya bakmıyorum hiç.
Aynaya bakmadan tarıyorum.

Öğle sonrası yıllardır gittiğim kuafördeyim.
Hal hatır konuşmaları yapıyoruz ama kızın gözleri hep saçlarıma kayıyor.
"endişelenme döküldüğünü biliyorum "diyorum gülümseyerek. "kestirmeye geldim"

Herşey normalmiş gibi davranıyor, sever beni, bilirim.

Koltuğa oturuyorum "nasıl keselim ablacım "diyor "lüle lüle sarılacak şekilde, topuz da olabilsin "diyorum , afallıyor sevimlice.
"mümkün olan en kısa şekilde lütfen "diyorum.

Omuzlarımdan aşağıya, beyaz fayans zemine minik tutamlar halinde düşüyorlar.Çok kısa sürüyor kesim, çoğu dökülmüş demek ki.
O işini bitirene kadar bakmıyorum aynaya.

Üzerimdeki havluyu silkeliyor, başımı kaldırıp aynaya bakıyorum.Kirpiklerim, kaşlarım? Saçlarım değil, günlerdir aynaya pek bakmadığım için dikkat etmediğim kirpiklerim ve kaşlarıma takılıyor gözlerim;dökülmüşler.
Eskiden kuaföre gittiğimde bana en çok sorulan şeydi rimelimin markası, oysa uzun ve kıvrık olan kirpiklerimdi, şimdi yoklar.

İnsanın kaşları ve kirpikleri olmayınca ne kadar ifadesiz bir hal alıyormuş yüzü, ben  değilim sanki...
Saçlarım, artık kirpi gibi, yer yer açık kafa derim..

Omzumun üzerinden Dilekin hıçkırığını duyuyorum; "gene uzar ablacım, sen üzme kendini ne olur, saç dediğin kirpik dediğin ne ki"

Saçlarıma değiyor ayaklarım, alıp saklayasım geliyor, bir zamanlar benim saçlarımın da olduğunu hatırlamak, söyleyebilmek için..
Minik bir tutam alıyorum, elimdeki kitabın sayfalarına koyup saklıyorum, hep orada kalıyor.

Sarılıyor bana Dilek, Esra..Sanki bir daha görmeyeceklermiş gibi enteresan bir sarılış, "yine geleceğim "diyorum gülerek.

Kapıya çıkıyorum,kocam alacak beni..
İstanbul sıcak, İstanbul'da akşamüstü, İstanbul'da evlerin ışıkları yanmaya başlıyor, bu akşam da yanacak evimizin ışığı,sonrasını bilmiyorum..

Kocamla konuşmak istiyorum.
Karnımda bir bebek var, giderek büyüyen bir bebek.
Ya bana doğum sırasında birşey olursa, ya doğumdan önce birşey olur da bir şekilde bebeği kurtarırlarsa..Onunla herşeyi konuşmalıyım, gerçekler gerçek işte...

28 Ağustos, 2012

Damarlarım o kadar ince ki hemşire 2.kez denemesine rağmen başaramıyor, alnında terler birikiyor kızcağızın, çok da genç, onu kırmak istemiyorum ama canım acıyor ve muhtemelen daha tecrübeli birine ihtiyaç var zira doktor bey ısrarla "damar yolu açarken dikkatli olmalarını ve ilacın damar dışına akmasının sıkıntı yaratacağını "anlattı ona, vazgeçecek gibi.

Daha tecrübeli olduğu anlaşılan bir hemşire geliyor, kolumdan giremedi o da, her birinin elinde bir pamuk başka bir noktayı bastırıyorlar "elinizden girelim "diyor sonradan gelen, biraz uğraştıktan sonra başarıyor ,sırtımdan ter damlıyor sanki..

10 dakika yalnız kalıyorum odada.
Annem de geldi sabah bizimle, kocam kapıda birileriyle telefonda konuşuyor, kayınvalidem sanırım, herkes merakta, ilk gün malum.

Hemşire elinde ortalama bir serum şişesiyle dönüyor "ilacınız hazırlandı, yaklaşık 3 saat sürecek şekilde ayarladık, uyuyun, rahat olmaya çalışın, iyi hissetmezseniz de bize haber verin "diyerek çıkıyor.
Sol elimde takılı ilaç, 3 saniyede 1 damla damlıyor, içinde ne olduğunu ve bebeğime ve bana ne yapacağını bilmediğim bir ilaç gözümün içine baka baka vücuduma karışıyor, elimin üstü yanıyor.
Eski bir sağlıkçı olan anneme söylüyorum, "damar yolunda sıkıntı var sanırım" deyip hemşireyi çağırıyor, oynamış iğne yerinden ve damar dşına yayılmış ilaç, sonradan geçmeyen ve kahverengi bir leke olarak bana eşlik edecek olan o ilk leke ile tanışıyoruz o an, gözümü nereye çevrisem oraya takılıyor sanki..

Açılmayan ve Gayrettepe'yi geniş bir açıyla görmemizi sağlayan biyük bir pencere var odada, okurum belki diye getirdiğim kitabım önünde duruyor, en heyecanlı yerinde kalmıştım oysa ama ne kalkacak ne de isteyecek takati bulamıyorum kendimde.

Hoca geliyor gülümseyerek "rahat olun, siz bunu aşacaksınız ben inanıyorum, ilaç bittiğinde yeniden görüşeceğiz "diyor.

Kocam ve annem yatağın yanına koltuklarını çekip oturuyorlar, televizyonu açtırıyorum, Akasya Durağı, olsun kafam dağılır diyorum, uykum geliyor zaten, dalarım birazdan..

Oğlum uyuyor sanırım.
Sesi çıkmıyor yine.Ne zaman hastaneye gelsek yavaşlıyor oğluşum, benim stresimle mi ilgili acaba..

2-3 Saat kadar sürecek ilacın verilişi.
Sonra eve gidip, 21 gün sonra bir daha geleceğiz.
3 gün boyunca istifra etmek,yemek yiyememek,uyuyamamak, sinirli ve halsiz olmak beklenen etkilermiş, saçlarım ilk kürün hemen sonrasında dökülmeyecekmiş,belki bir sonraki küre yakın yada sonrasında olabilirmiş, bir de yazılı olarak getirdi bunları hemşire hanım.

Muhtemelen yine yanımda olacak annem ve belli etmesem de özellikle sürekli istifra etme kısmına çok üzülüyorum.

Ağrı yada acı hissetmiyorum gariptir ama çok korkuyorum, henüz çok küçük oğlum, ona ne yapıyorum şu anda, işte onu hiç bilmiyorum....

25 Ağustos, 2012

Kemoterapi tarihi belirlendi.
Kemoterapiyi uygulayacak ve benim takibimi yapacak Hocamı, Gökhan Hoca'yı çok seviyorum, gördüğüm en naif insanlardan biri, bana huzur veriyor ve ona çok güveniyorum.

Kaygılarını anlatıyor ve alışılmış bir durum olmadığı için, çok dikkatli olacaklarını ve içinde iyi bir jinekoloğun olduğu bir ekiple çalışacaklarını ekliyor.

Emekli sandığımdan sosyal güvencem olmasına ve güya Türkiye'de kanser tedavisi ücretsiz olmasına rağmen, eşim sürekli hastane muhasebesi ile görüşüyor ve canım sıkılmasın diye de bana anlatmıyor tahmin ediyorum, oysa şu an sadece bebeğimi düşünüyorum ben, ona kavuşayım da bir tek üstümdeki elbise kalsa umrumda değil, zavallı kocacık, ne çok yoruldu son günlerde..

Şimdi İzmir'e, annemlerin yanına gideceğim 2 haftalığına.Çandarlı bana iyi gelecek..2 hafta sonra döneceğiz ve kemoterapi başlayacak hemen, oğlum artık 6 aylık, kocaman bir adam.Güçlü kuvvetli bir çocuk olacak inşallah, tekmeleri tekme değil dayak seansı sanki, eşek sıpası, sağlıkla doğsun bebeğim inşallah da ben de onu döveceğim poposuna poposuna vurup:)

Kemoterapiler 21 gün arayla olacak.
Doktor Bey saçlarımın döküleceğini, kemoterapiler sonrası birkaç gün olası yaşayacaklarımı anlatıyor,incitmeden, ağlatmadan, acıyan ama gülümseyen gözleriyle.

3 kez kemoterapi alacağız Umut'la, sonra ciğerlerinin geliştiğini ve hayatta kalabileceğini düşündükleri ilk zamanda alacaklar onu.
İlk zamanda diyorum çünkü o kaldıkça, onun büyümesi beklendikçe her geçen gün benim hayatım tehlikeye giriyor.

Doktor, sizin bir an önce tedaviye başlayarak iyileşebilmeniz için bebeği almamız gerekiyor dediğinde tekmelemişti Umut,hiç bırakır mıyım ben onu, aşacağız birlikte..

Şimdi terapiler öncesi biraz soluklanma zamanı, Çandarlı'ya gidip eski günlerdeki gibi deniz kıyısında yürümek istiyorum, balıkçı teknelerini seyretmek, kıyıda çay içmek.
Seneye baharda gitmek istiyorum Çandarlı'ya, baharda çok daha güzel orası..
Seneye?
Seneye?
Benim senem var mı acaba?Kimbilir...
İnsanın hayal kuramadan,yarından öteye plan yapamadan yaşaması ne kötü birşeymiş meğer.

Gideceğim, ben seneye de gideceğim Çandarlı'ya, oğlum için..

16 Ağustos, 2012

Evdeyiz.
Hala acım var ama yapacak birşey yok..
Anneler, babalar bizde.Ağabeyim de.
En üst kattaki odaya yerleşiyorum, banyom da ayrı, böylece daha rahat edeceğim,Klima ile daha rahat ediyorum ve sürekli televizyon izliyorum, izlemiyor da bakıyorum sadece.
Bebeğimle konuşuyorum hep.Ultrason resimlerine bakıp seviyorum burnunu, ağzını, ellerini..
Umut.
Adı Umut olacak bebeğimin.
Umuttan başka hiçbir şeyi olamayan bizim, eşimin ve benim umudu olacak bebeğim.
Umut'la büyüyor içimde..

Evde bir tuhaflık var ama.
Herkes en alt kattaki salonda, ara katta kimse yok oysa oturma bölümü orada.Allah Allah, bu kadar insan neden en alttaki odaya sıkışır anlamıyorum, internete takılıyoruz diyor Ağabeyim, annemler de mi??

Kayınvalidem kötü görünüyor, migreni tutmuş, onunla konuşuyoruz biraz, mutfak masasında, benim annem seviyorum diye tarhana çorbası yapıyor.
Çıkıp biraz daha uyuyacağım, ağrı kesici alamıyorum hala ve vücudumun belimden aşağısı düşecek sanki, zor yürüyorum.

10 dakika kadar uyuyorum.
Kalkıp balkona çıkmak istiyorum, ağabeyim geliyor.
Elinde bir kağı ve kalem veriyor.
"ne yapıyorsun yatan manda"diyor gülerek. Haklı, manda gibi devrilip yatıyorum koca karnımla.
Balkona gelip bir tabure alıp oturuyor yanıma, eşim de geliyor ama geri dönüyor hemen.
"azıcık konuşalım "diyor ağabeyim ???

"bak canım.İnsan hücreleri şu kağıda çizdiğim şekildedir.Şöyle şöyle büyürler"diyor üzüm salkımı gibi birşeyler çizerek.
"senin kitle şu şekilde büyümüş......." uzun uzun anlatıyor.
Onu dinlemiyorum artık.Birşeyler anlatmaya çalışıyor bana, alnında terler birikiyor, sigara yakıyor.
"Abi "diyorum."sonuç? "

"kitle kötü huylu "diyor.
"yani "diyorum kesik kesik.
"pataloji sonucu kötü sonuçlu geldi.Batın sıvısında da var bu hücrelerden ama korkma,Tedavi olacaksın ve iyileşeceksin...."Konuşuyor ama duymuyorum.Dudaklarının hareketlerini görüyorum ama duymuyorum onu.
"ama bebeği almak gerekebilir"
"nasıl ?"diyorum."olmaz vermem bebeğimi!"
"eğer bebeği almazlarsa tedavine başlayamazlar ve bu sinsi hastalık sen de biliyorsun ki çok hızlı ilerliyor.Doğumunu beklersen herşey senin için.....geç olabilir"
Yutkunuyor mu bu adam?
Birkaç dakika kadar denize baktığımı hatırlıyorum, bebeğimi vermek?
Hayır.

"tamam "diyorum sakin hatta usulca.
"ne yapmam gerekliyse sen planla ben uyayım, bebeğim kalacak, tıbbi programınızı öyle yapın, vermeyeceğim onu "
Şaşkınlıkla bakıyor yüzüme. Tepkimin daha farklı olmasını bekliyordu sanırım.

"şimdilik bebeğin az daha büyümesini bekleyeceğiz.20 gün kadar sonra görüştüğüm bir onkologla kemoterapi almaya başlayacaksın ama şöyle bir sorun var,tüm araştırmalarıma rağmen başka bir örneğini bulamadık, bir japon kadın örneği var sadece japonya'da, o sebeple çok araştırmam lazım tedaviye kadar, şimdi Kırşehir'e döneceğim ve 20 gün sonra geleceğim "diyor ve yola çıkmak için vedalaşıyor.

Kocam geliyor.Yüzüme bakıyor dikkatli dikkatli, duyduğum zamanki tepkimi anlamaya çalışıyor.
"iyiyim "diyorum gülümseyerek."üzülme"

Mutfağa iniyorum herkes orada, onlar da sessiz, tepkimi ölçmeye çalışıyorlar, onları seviyorum ,çok hem de.
"Üzülmeyin" diyorum , "herkesin başına gelebilecek birşey benim başıma geldi, biz yeneceğiz bebeğimle"

Yakışıklı oğlum sen de üzülme...
Herkes odada..
Herkes merakla ve şefkatle bakıyor yüzüme.
Hepsini çok seviyorum ve onlara bu acıyı tattırdığım için çok üzülüyorum.
Eşimin kardeşi, eşi ve en yakın arkadaşı da gelmiş. Doktor ben odaya gelmeden açıklama yapmış zaten onlara, yatağa alıyorlar beni.
Çok ağrım var, acıdan ağlıyorum.Ağrı kesici istiyorum hemşireden, "bugün verilmesi gerekn miktar verildi maalesef, dayanmalısınız "diyor.Acımı unutabilmek için o halde ayaklarımla yatağın kenarına vuruyorum, canım çok acıyor çoook...
Bebeğimi soruyorum "iyiymiş "diyor eşim gülerek "görmüş doktor amcası onu"

Ben ağladıkça anneler de ağlıyor, ağlamak istemiyorum ama elimde değil, dayanamıyorum acıya.
Kocam yatağın başında, yatak demirlerinin arasından elimi tutup öpüyor, gözleri hala kırmızı..

3 gün sonra pataloji sonucu çıkacakmış.
Doktor çok büyük bir kitle aldıklarını anlatıyor, "ben böyle birşey görmedim "diyor. "aspire ettiğimiz şekliyle 20 cm e yakındı !"

2 gün kalacağım hastanede.
2 gün sonra eve çıkacağız, annemler de bizde olacak, sonuçları bekleyeceğiz ardından.

Hemşire 8 saat birşey yememem gerektiğini söylüyor.
Susadım diyorum ona bile hayır diyor, dudaklarımı ıslatıyor annem.

Bebeğim hiç oynamıyor, aklım onda, tekmelerdi oysa, hala uyuyor mu ki ?

"yarın sabah sizi kaldıracağız, mobilize olup koridoru turlamanız gerekli" diyor ama tuvalete gitmem gerekiyor "asla "diyor."şimdi olmaz, sürgü verelim " İstemiyorum, dişimi sıkmam lazım tek bildiğim o.

Bebeğim uyan artık, bak annen uyandı, sen de uyan ne olur, uyan ,uyan meleğim...
Ücretsiz izne ayrılıyorum apar topar.
Her zamanki gibi çok yardımcı oluyor müdürüm de arkadaşlarım da.

Sabah erkenden geliyoruz hastaneye.
Annem babam, eşimin anne ve babası, ağabeyim,erkek ve kız kardeşim de hastanede.
Hemşireler hazırlamaya geliyorlar beni. Şaşkın şaşkın bakıyorlar birbirlerine, biri dayanamayıp "hamilesiniz siz ?"diyor, gülüyorum.Sakinim nedense.

Doktor geliyor; "bebek anesteziden çok etkilenmesin diye gereken ayarlamayı miktar olarak ayarlayacak anestezistimiz ,elimizi çabuk tutacağız.Pataloji kısmını da programladık, yalnız ameliyat sonrası size ağrı kesici konusunda yardımcı olamayacağım bebek etkilenmemeli, dişinizi sıkacaksınız maalesef,hafif ve gebelik sırasında zararı olamayan bir ağrı kesici verilecek ilk anda "dedi.

Sedyeye aldılar, Kocam elimi tutuyor, gözleri kıpkırmızı, ağlıyor mu bu adam?  Gülümsüyorum, "akşama hastane yemeği yemem ona göre, sevdiğim şeylerden birşeyler al "diyorum, gülümsüyor.Çok seviyorum ben bu adamı..."elimden birşey gelmiyor, keşke gelse de acıyı bölüşebilsem "diyor.
Anneler ağlıyor, babamı göremedim..Saklanmış olmalı, ağlamak ayıp değil ki babacığım..

Birkaç kelime konuşuyoruz ameliyathanede, hemen uyuyorum, hiç uyuyamadım ki bir gece önce.Uyuyup uyanacağım ve bitecek.
Bir
İki..
üç...


Bulduğumuz doktorları dolaşıyoruz tek tek.
En son görüştüğümüz doktor Kadir Bey en içime sineni.Aslında hastanenin tüp bebek bölümünün şefi ama oldukça deneyimli birine benziyor ve bana yaklaşımı çok güven verdi ilk andan.

Muayeneden sonra o da "hemen alınmalı"dedi sadece.
Benzer bir ameliyat yaptınız mı diyoruz, "bu pek rastlanan bir durum değil "diyor.
"Tedaviyle edinilmiş, kıymetli bir bebek. Çok dikkatli davranılmalı, kitle bebeğin vücutta yerleşik olduğu bölgeyle yapışık.Anestezi alacaksınız.Kitlenin hemen ameliyat sırasında patalojiye gönderilmesi gerekiyor,iyi bir ekip yapmalı operasyonu.Ben olayım ama olmayayım ama lütfen 24 saat içinde ameliyat kararı alın"dedi.

Bacaklarım titriyor, kulaklarım uğulduyor, hala tekmeliyor bebeğim...

"bebek iyi mi peki "diyorum.
"Çok iyi görünüyor"diyor gülümseyerek. "Çok yakışıklı bir adam "

Oğlum...
Bir oğlum olacak yani inşallah.Herşeyi atlatabilirsek bir prensim olacak, minicik elleriyle bana tutunsun diye dua ediyorum. İçimdeki bir duvara tırnaklarını geçirip yapışsın ve hiç kopmasın istiyorum oradan.

Eşim şaşkın ama asıl şaşkınlığı benim sakinliğime.
Ne yapabilirim ki, hayat tutmuş elimden kendi rotasında yürütüyor bizi. Ağlasam, bağırsam, herşeyi kırsam yok mu olacak içimdeki kitle, bitecek mi herşey.

2 gün sonraya tam da doğumgünüme, ameliyat günü alıyoruz.

Tam odasından çıkarken sesleniyor doktor; "İyi dinlenin ve moralinizi yüksek tutun "
Gülümsüyorum, bebeğim minik bir tekmeyle cevaplıyor doktor amcasını.
Yeni doktor da şaşkın.
"Tuhaf bir kitle var burada" dedi.
Hani şu çok ünlü profesörün "bir kitle var ama endişe etmeyin, iç huzuruyla evinize gidin 4,aydan sonra kendiliğinden kaybolacaktır, sadece corpus luteum bu "dediği ve amniyosentezimi yaparken başka bir prefösörün hastası olduğumu iddi ederek bağırıp çağıran, azarlayan ve derdimi anlatmama bile izin vermeyecek kadar sinirlenen ve beni muayene etme gereği bile duymayan diğer üniversite hocasının göremediği kitle!

Nur topu gibi olmuş, bu profesörün ölçebildiğine göre 17 cm !
"Bebek için büyük tehlike ,bunun alınması lazım, diyaframınıza doğru yerleşmiş, bebek şimdi 5 aylık ama büyüdükçe çok sorun çıkaracak "dedi ve" ilk kez böyle bir durumla karşılaştığını" da ekledi!

"Bu ameliyatı yapabileceğini ve el emeği olarak alacağı para için bizi arayacağını" söyledi, çıktık.

Bir kafeye oturduk.
Kafamız artık iyice bir dünya.
Doktor Ağabeyimi arayarak anlatıyorum durumu, görev yeri Kırşehir. "En kısa sürede geleceğini "söylüyor.
Annem doktora gideceğimi biliyordu , kayınvalidem de .İkisini de arayıp kısaca özetliyorum, sesimdeki vehameti kontrol ederek.

Ne yapacağımız konusunda en ufak bir fikrimiz yok, tek bildiğimiz alınması gerektiği, zira gittikçe o kadar zor nefes almaya başladım ki, hızla aldığım kiloların bu kitleye bağlı olabileceğini söyledi doktor, offff içim sıkılıyor.

Ameliyata karar vermeden hemen 2 gün içinde 2-3 doktorla daha görüşmemi istedi Ağabeyim.
Ofisi arıyorum ve ücretsiz izin alabilmem için ne yapmam gerektiğini öğreniyorum, sabah gidip dilekçemi vereceğim personel işlerine.

İnternete girip 2-3 doktor araştırıp bulacağız akşama, sabah erkenden de gidip görüşeceğiz.

Yorgunum, ayaklarım şiş, mutsuzum, bebeğim tekmeliyor...



11 Ağustos, 2012

Çok şükür amniyosentez sonucu herşey normal.
Bizim fetus sağlıklıymış çok şükür çok...
Hastanade yaşadıklarımı unutturdu bana, Allah'ım büyüksün..

Hızla kilo almaya devam ediyorum,tüm gün o kadar az şey yiyorum ki nasıl kilo alıyorum aklım almıyor doğrusu.Bebek daha minicik, kilo almaya başlamadı ki bana kilo aldırsın, annem 7.aydan sonra hızlı kilo alacağımı biraz frenli gitmemi söylüyor ama nerdeee, daha 18.haftam ve ben neredeyse 15-16 kilo aldım bile.

Evdeyken neyse de işe giderken oldukça sıkıntılı oluyor, bir dünya hamile kıyafeti aldım şimdiden, benle aynı sürede hamile kalanların çoğu daha yeni yeni hamile kıyafetlerine geçerken benimkiler eskidi bile.

Şu kitle, çok düşündürüyor beni.
Neyse ki, tanıdık biri vasıtasıyla bir kadın doğumcu ismi aldım,yarın arayıp randevu alacağım, o takip eder artık doğurana kadar. Hekim olan ağabeyime de anlattım biraz, ihmal etme sakın diye sıkı sıkı tembihledi, erkekn bir vakte randevu alabilirim inşallah.
Bu randevuda cinsiyetini de öğreneceğiz, vakti geldi artık:) Çok da önemli değil ama merak işte;)

Bebeğime mektuplar yazmaya başladım bir yandan, bir gün okusun gülümsesin diye.Vardı ya hani "doğmamış çocuğa mektuplar"kitabı, onun gibi, aman Allah korusun öyle olmasın da, doğsun da okusun benim minik sıpam:)

Hala karnımda olduğuna inanamıyorum, henüz bir kıpırtı hissetmediğim için olmalı, geceleri ççok seviyorum onu sessizlikte konuşuyoruz uzun uzun. En çok kime benzediğini merak ediyorum, yüzü nasıl acaba, elleri, burnu, gözleri...

Size yazdım biraz da ona yazmalı , küstürmeyelim minik meleği...

02 Ağustos, 2012

Amniyosentez için üniversite hastanesindeyiz.
Bir iğneyle karnıma girip bebeğin içinde olduğu sıvıdan örnek alarak bir anomali olup olmadığına bakacaklar.Düşüncesi ürpertici ama sadece ben doğurmayıp bir sürü kadına bu işlem yapıldığına göre ben de yaptırabilirim demektir.
Sekretere randevumu hatırlatıyorum, bizi bekleme bölümüne alıyor, küçücük bir alan,oturacak yer yok ve eşlerinin yanında oturan genç ve sağlıklı erkeklerden hiçbirinin de bana yer vermeye niyeti yok, küçücük pencereden giren havayı idareli kullanmak gerekli zira içerideki hava az sonra bitecek kesin!
Koridora çıkıyorum.Yine uzun bir bekleme süresi sonrası hemşire ismimi okuyor.Allah'ım yardım et ve sağlıklı haberler duyur bana..

Genişçe bir salon.Jinekoloji ihtisası yapan birkaç doktor daha var içeride, genç genç çocuklar.Hoca karartıyor içeriyi,kapı hafif aralık.Karnıma iğnenin gireciği yerin açık olduğu bir örtü örtüyorlar,kocam dışarıda, gözüm monitörde.
Hoca iğneyi hazırlıyor ve o sırada bana "doktorunuz kim?"diyor. "takip eden bir doktorum yok henüz "diyorum. "Bir süre önce şüpheli bir durum için falanca hocaya gittik sadece "diyorum "konsültasyon için"
Hoca birden kıpkırmızı oluyor , zaten heyecandan titreyen beni ağlatacak kadar yüksek bir sesle "madem onun hastasısın bana neden amniyosentez yaptırıyorsun kardeşim "diye bağırıyor.Asistanlardan birine "sorun sekreterlere kim vermiş bu randevuyu, neden o hocaya vermemiller madem onun hasatası "diyor.Kızlardan biri çıkıyor odadan ,ben "hocam biz ona fikrini almak için gittik o benim dok...."
"kardeşim neden o hocanın adını vererek randevu istemediniz "diye bağırıyor hala.
"hocam anlamıyorsunuz o benim doktorum değil, beni takip etmi...."

Karnıma iğneyi öyle bir saplıyorki iğnenin deri ve yağ tüm tabakaları geçerken çıkardığı gırrrç sesini duyuyorum, çok canım yanmış olmalı ki "ah !" diyorum, kocam kapıda, Hoca kocama dönerek "çık dışarı sen "diye bağırıyor, ne olduğunu anlamıyor adam,öyle şaşkın bakıyor ki, sessizce ağlıyorum, canım hala yanıyor....

Öfkesi hala geçmemiş, Asistana "bu randevuyu kim vermiş bulun bana "diye bağırarak çıkıyor odadan.
Kalkıp üzerimi toparlıyorum.
Asistanlardan biri halime acımış olacak ki "hocalar birbirlerinin hastalarına bakmazlar. Siz randevu alırken kendi doktorunuzun ismini vermeliydiniz, ona sinirlendi "diyor. "Anlatamıyorum derdimi, o hoca benim doktorum değil, başka bir hoca ona görüşünü almak için gönderdi, aldık.Başka bir doktor bulup gebeliğimin sonuna kadar onun kontrolünde olmak için doktor arıyoruz "diyorum.
"olsun "diyor."o hoca baktıysa yine ondan almalıydınız"
Yok beni anlamayacak bunlar.

Koridorda bir bankta oturuyoruz, ortalık karıştı iyice, ben hala ağlıyorum ve hoca önümüzden geçip gidiyor, sonra tekrar geçiyor ve gözlerinden alev çıkarak bakıyor bana hala, ne yaptığımı anlamış değilim ki, derdimi de anlatamadım ve zaten korkuyla karışan heyecanıma bir de bu tavır eklendi, kendimden geçiyorum...

Bir süre dinlendikten ve biraz su içtikten sonra, koşarak oradan uzaklaşmak geçiyor içimden, Hocayla tekrar karşılaşmak istemiyorum,  acımasız bakışlarıyla tekrar karşılaşmamak için hızla çıkıyorum hastaneden.
Çok eski bir binanın en üst katı.Tam randevu saatinde oradayız.Oldu bitti sevmediğim galoş giyme ve sekretere meram anlatma faslı sonrası bekleme salonundayız. Tam adına yakışır bir salon olduğunu gösterir şekilde, bekliyoruz da bekliyoruz..İçeride bir hasta var ve randevu saatimiz 20 dakika sarktı.Dakikaları sayar oldum geceden beri..Kocam daha sakin, artık bir uzvu olduğuna emin olduğum telefonuyla başbaşa, internetten haber okuyor , bense çantam kucağımda, ayaklarıma olmayan ayakkabılarımı giyemediğim için giymek zorunda kaldığım parmak arası terliklerimle ve uykusuzluktan şişmiş gözlerimle Nişantaşı trafiğini seyrediyorum camdan.

Sonunda çıktı hasta.Hemşiresi içeri davet ediyor, muayene odasından önce odasında konuşuyoruz.Durumu anlatıyoruz, orta yaşlarda, sakin, zoraki gülümseyen  bir profesör.Muayene odasına geçiyoruz, daracık bir oda, bu şatafata bu oda biraz tuhaf olmuş ama muayenehaneye yerleşmeyeceğimize göre beni ilgilendirmez deyip hazırlanıyorum.
Kısacık bakıyor ekrana.Henüz 16 haftalık, cinsiyeti hakkında fikrini soruyor kocam, "erken henüz"diyor Hoca "ama babasına benziyor"diyor gülerek..

"Burada bir kitle var ama korkmayın "diyor."hamileliğiniz ilerledikçe geçecektir.4.-5. aylardan sonra kendiliğinden kaybolur"Önceki Prof'un ölçümleyemediği nazal kemiği ve down şüphelerini soruyorum "sorun yok,herşey yolunda, evinize gidin ve kendinize sizi takip edecek bir doktor bulun, içiniz ferah olsun "diyor. Derin bir oh çekiyorum,çok şükür herşey yolundaymış."yalnız amniyosentez yaptırın "diyor.
"burada ben de yapabilirim üniversite hastanesinde de yaptırabilirsiniz "diyor.
Sekreterine hocanın amniyosentez ücretini soruyorum, maaşımın yarısı olan rakamı duyunca üniversite hastanesi daha uygun geliyor bize, teşekkür edip ayrılıyoruz..

Bugün mutlu bir gün,bebeğim ve ben iyiyiz ve herşey yolundaymış çok şükür.Şimdi sürekli takibimi yapacak bir doktor bulmalıyız, atlattık şu stresi..

Uzun uzun yürüyoruz kocamla, vitrinlere bakıyorum, küçük bir kafede yemek yiyoruz, işten izinliyim bugün ve çok mutluyum, tekmeliyor miniğim..Babasına benziyor derken erkek olduğunu mu imaya çalıştı acaba? Sanırım öyle, sağlıklı olsun da hiç önemli değil, ne çok bekledim onu ben...

Ertesi sabah erkenden üniversiteyi arayıp amniyosentez yaptırmak istediğimi söylüyorum bölüm sekreterine, özellikle istediğimiz bir doktor olup olmadığını soruyor "hayır "diyorum. "h"angi hocamız uygun olursa olabilir, henüz beni takip eden bir doktorum yok"
Profesörlerden birinin adını söyleyerek randevu gün ve saatini söylüyor, not alıyorum.
İnşallah amniyosentez sonucu da sağlıklı gelir, önemli köşebaşları bu işlemler, önemsemeli, ziyadesiyle önemsiyorum ben de.

Amniyosentez gününe kadar işe devam, bebeğim sağlıklı ya ne yazar deyip işe koyuluyorum, şişen ayaklarım ve çok az yememe rağmen hızla artan kilomla.

28 Haziran, 2012

Bu doktorla olmayacağı muhakkak..Eve yakın oluşu akla yakın gelmişti ama ben ne canımı ne de canımın canını, saygısızlık yapmayı kendinde hak gören birine teslim edemem.
Başka bir doktor arıyorum, ilk önceliğim eve yakın olması ki kocam olmadığında da ben atlayıp gidebileyim.
Alışverişten dönerken yol üstünde kocaman bir levha görüyorum."Kadın doğum uzmanı falanca"
"görüşelim mi? "diyorum kocama.
"Randevusuz olur mu, telefonu var levhada bir ara önce"diyor. Haklı ama şansımı deneyeceğim.
Arıyorum, asistanı "doktor bey 10 dakikaya kadar çıkacak, yakınsanız buyurun"diyor.Çok seviniyorum.
"Kapıdayız zaten "diyorum.
3 dakika sonra muayenehanedeyiz.Çok güleryüzlü, ilgili bir adam, beni uzun uzun dinliyor ve bu kadar tedaviden sonra spontane hamile kalışımı büyük şans olarak görüyor.
Muayenemi yapıyor.Bebek gayet iyi görünüyor, herşey yolunda orada diyor gülerek.
Ama yüzünde bir tuhaflık var, muayeneye dakikalarca devam ediyor,konuşmadan.
Odasına geçtiğimizde "hoşuma gitmeyen ve şüpheli bulduğum bir kitle var"diyor.

"evet "diyorum.Tüp bebek doktorum da söyledi sarı cisim dedikleri kitleymiş, zamanla geçer demişti"diyorum.
"Bu tarihlerde sonlanması gerekirdi ve yapısal görüntüsü tetkiki gerektiriyor bence "diyor.
"riskli gebelik uzmanınıza gitmenizin tam zamanı, hem olası sağlıklsız doğumları engellemek için yapılan testi de yaptırmalısınız bir an önce "diyor.
"peki "diyoruz, kafamız karıştı biraz...

Bu arada bebeğin bu aylarda tekmelemeye başlayacağını söylüyor, o karşıklık içinde gülümsüyorum, yakında hissedeceğim bebeğimi,heyecanlandım bak yine..

Ertesi gün internetten bir Prof buluyorum, üniversitede de öğretim görevlisi, Ortaklar Caddesinde, iyi en azından işime yakın.Randevumu alıyorum hemen. Hoca, riskli gebelik takibi yaptığı gibi jinekolog onkolog, oldukça dolu bir ardeli var, sevindiriyor beni bu.

Biraz soğuk, pek gülümsemeyen bir doktor ama ne yapalım, oturup akşam sohbeti edecek değiliz ya, bana ve bebeğime iyi baksın yeter.

Hikayemizi dinliyor, muayene ediyor sonra da.
Yine çoook uzun süren bir muayene.
Aldığım kiloya hayret ediyor, çok fazla kilo aldığımı söylüyor, oysa hiç yemiyorum, hayret bir durum, neredeyse bebeğe yetecek kadar yiyorken kilo alıyor almam benim için de şaşırtıcı.

"buradaki kitle şüpheli "diyor."bebeğin burun kemiğini de ölçümleyemedim, down sendromunda karşılaştığımız bir durum bu, belli olmaz ama bu ölçüm önemli" Şaşkınız..
Down sendromu?
Kitle?
"sizi hocama göndereceğim, yazdığım notu gösterirsiniz.Konsültasyon görüşünü bildirir bana.Sizin durumunuz acil, eğer randevu alamazsanız benim ismimi verin ve rica ettiğimi söyleyin "diyor.
Kapıdan bizi uğurlarken de nedense, herhangi bir açıklama yapmadan "sizin takibinizi ben yapamayacağım yalnız "diyor.İyice şaşırıyoruz ama nedense "neden "demiyoruz. Kafamız o kadar karıştı ki, kalbim sıkışıyor, yolunda gitmeyen birşeyler var sanırım..
"peki hocam "deyip ayrılıyoruz.

Yakındaki bir kafeteryaya oturuyoruz.
Kafamız bir dünya.
Bu konu hakkındaki herşeyle ilgili soluksuz konuşuyoruz; hava, su, trafik vs vs vs.
Hangimiz açacağız birbirimize konuyu?
Kocamın ela gözleri kızarmış, yok yok yolunda gitmiyor birşeyler...

Konsülte edecek hocayı araıyoruz. Tahmin edildiği gibi randevu veremiyor kısa süreli, bizi gönderen hocanın adını veriyorum "ben onla konuşayım size döneyim "diyor.
5 dakika sonra arayın "sabah gelin hemen "diyor.

Neler oluyor bilmiyorum, sabaha kadar bir dakika kırpmıyorum gözümü.
Bebeğim, iyi misin? İyi miyiz? Beni bırakmayacaksın değil mi? Burnunu ölçemedim dedi ya doktor, orada herşey yolunda mı meleğim,Umut'um....

27 Haziran, 2012

İş yerimdeki arkadaşlarımla da paylaştım .
Çok sevindiler, en azından ben öyle sanıyorum, öyledir tabii, deli mi bunlar niye sevinmesinler ki:)

Bugün doktoruma gideceğiz, şimdi gebelik kontrollerimi planlayacak.4. hafta bitince gelmemizi söylemişti, kalp atışlarını dinletecek bize.Çok heyecanlıyım...

Her zamanki masaya tüneme seromonisi sonrası ışığı söndürüyor hemşire.Ekran tam karşımda.
Birkaç dakika sonra odayı bir ses dolduruyor; güp, güp, güp !
Kalbi..
Bebeğimin kalp sesi...
"bak şurada işte "diyor doktor, minicik, minicikten bile mini..Yavrum.
Bir el sanki kalbimi alıp sıkıveriyor, bırakıyor sonra.Hah tamam bıraktı dediğim yerde tekrar..Midemde kelebekler uçuşuyır sonra..Heyecanım tarifsiz, şu kadar zamanlık ömrümde tatmadığım bir heyecan.
Elimi tutuyor kocam, sevgiyle bakıyor bana, ben ekrana o da bana, heyecanım yüzüme nasıl yansıdıysa artık..Elim titriyor olmalı, gülüyor "sakin ol, korkutacaksın bak.."

Bir minik kitle var, corpus luteum-sarı cisim -denen, hamileliklerde oluşan ve 3-4 ay sonrasında kendiliğinden kaybolan birşey bu, endişe edecek birşey yok "diyor, ekliyor sonra İstirahat etmeli ve dikkatli davranmalıymışım.Özellikle ilk 3 ay. "peki "diyorum.
"gebeliğinde de seni takip etmek isterim "diyor doktorum.
Onu seviyorum, son derece kibar ve iyi elektriği olan bir adam ama taa Anadolu yakasında ve tüp bebek merkezi olduğu için randevu almak bile çok zor, riskli bir gebelik dönemi olacağını hatırlatıyor ve "15 günde bir görmeliyim" diyor, gelebilir miyiz ki?

Çıkıyoruz, çok mutluyuz, sesler hala kulağımda, mucizem o benim,çekirdek mucizem...

Bu doktoruma gelemeyeceksek başka bir doktor bulmalıyız, iyi bir doktor, riskli gebelikler de uzman birini.

O haftayı doktor araştırarak geçiriyorum.
Tüp bebek doktorumu arayıp fikrimizi, uzaklığı vs anlatıyorum,"hemen gitmenize gerek yok "diyor."riskli gebelik uzmanı doktorunuza 4.aydan itibaren düzenli gitmenizde fayda var, şimdilik bir herhangi bir jinekolog işinizi görür "

Eve yakın olan ve gebelik testimi de yaptırdığımız hastaneye gidiyoruz ilk muayeneden 15 gün sonra.

2 kadın doğumcu çalışıyor o gün, herbirinde en az 15 kişi sırada.
Adımı yazdırıp kapının yanındaki koltuklarda beklemeye başlıyorum.

Bir muayene bir tahlil sonucu  şeklinde bakıyorlar,ufak tefek gülümsemekten uzak bir de hostesi var sırayı vs ayarlayan.
Sıra bana gelmek üzere, önümde bir muayene bir de tahlil sonucu kaldı sonra da ben.

Benden önceki hasta girdi.
Üzerinde hastane hostesi kıyafeti olan bir hanım, yanında başka bir hanımla geliyor.Ellerinde bir tahlil kağıdı var.Ben yaşlarda bir kadın, sohbetlerinden anlaşıldığı üzere tanışıyorlar, aile muhabbeti yapıyorlar şakalaşarak.

Kadını getiren hostes, doktorun kapısının kolunu tutuyor, içeri girecek, oysa sıra beim.

İçerideki çıkınca ben ayağa kalkıyorum ama doktorun hostesi, sonradan gelen hostesle fısır fısır birşey konuşuyor ve onları içeri almak üzere kapıyı açıyor.

"sıra benim ama "diyorum.
"hanımın durumu acil" diyor sert bir ifadeyle, ters ters.
"acil olan durumu nedir acaba, deminden beri şu çocukla koşturuyor koridorda, listede adı da yok, arkadaşınızın hastası diye almak istiyorsunuz "diyorum.
Diretiyor, kocam her zamanki efendiliğiyle "boşver "diyor. Veremem! İsteseler sıramı veririm ama beni aptal yerine koyarlarsa hayır!
Hostes söylenerek sokuyor onları içeri ve kitliyor kapıyı.

15 dakika bekliyorum, muhabbetlerle uğurluyor hostes onları, yüzünü bana çevirince suratı asılıyor yine.
"buyrun "diyor.

Genç bir bayan doktor, gözleri çakmak çakmak bakıyor bana." hasta acilden gelmiş, durumu acil olduğu için alıyoruz bu durumda "diyor, durumu açıklamak ister gibi değil, ihtaren !

Bir hekim kardeşi ve hemşire kızı olarak bu durumlara öyle vakıfım ki, kapıda düşündüklerim neyse olduğu gibi söylüyorum.Yüzü kıpkırmızı hiddetten.

"yatın şuraya" diyor.
toplam 2 dakika süren bir muayene.
"birşeyiniz yok, muayeneniz bitti"diyor.
"bir ilaç vs kullanmayacak mıyım, vitamin vs?" diyorum.
"çok gerekli değil "diyor.
hiç hoşlanmadı benden, kısa ve ters yanıtlarından anlaşılıyor.
Yazık, çok yazık.Görevi herşeyden önce gerçekten insancıl olmakken...Hem suçlu hem güçlü.

Sonradan Kadınlar Kulubünde bu doktorla ilgili açılan bir başlığa bu olayı yazıyorum.
Siteden uyarı mesajı geliyor, " kişi  hakkında yazdıklarınızla ilgili olan mesajınız silindi " Tahammülü de yok anlaşılan..
üzülüyorum..
Bu muayene olayını bu kadar detaylı anlatmamın bir sebebi var, ileride onu da anlatacağım.O doktoru hiç unutmadım, unutmayacağım da.

Aklımdan geçen tek şey; ceza amelin cinsindendir...


2 saat geçmek üzere, 1 saat 54 dakika oldu, 6 dakika var 2 saatin dolmasına,çıkmıştır sonuç değil mi? Ne bu saniyesi saniyesine son dakika haberi veren muhabir gibi koşturarak mı getiriyor labarant, opsiyonlu davranmışlardır 2 saat diyerek,öyledir öyledir.
Ya ararsam ve henüz çıkmadıysa?
1 saat 55 dakika oldu.
Annem kafasını meşgul etmek için olmalı, sürekli mutfakta dolanıyor, kardeşim çaktırmadan arada yüzüme bakıyor, ben de 500 defa dolandım salonda, arayacağım,dayanamıyorum.
Hastaneye hiç bu kadar kolay ulaştığım olmamıştı, çaldırdım açtılar, hayret! Labaratuvarı istedim, müzik dinledim güzel güzel.Kalbim duracak. Çok umutlu değilim ama yine de bir umut işte..
"sabah kan vermiştim de, gebelik testi için, adım şu soyadım şu, çıktı mı acaba?"
"hımm, çıktı evet de şey sizi biraz bekleteceğim"
??
"merhaba hanımefendi ben labaratuvar şefi falanca"
"sevgili dostum, deminki arkadaşa izah etmiştim tahlil sonucumu öğreneceğim, telefonu size verdi"
"evet....İlk defa mı geliyorsunuz hastanemize?"

Ne bu şimdi mini anket mi? Yoksa hastanemizde tahlil yaptıran 500. kişisiniz bir sıkımlık diş macunu kazandınız muhabbeti mi? Benim kalbim duracak aloooooo!

"Hayır, daha önce de zilyon kez geldim hastanenize.Hayırdır?"
"Kaç yaşınızdasınız?Ha burada yazıyormuş ok.İstenen bir gebelik mi bu yoksa pozitifliği durumunda sonlandırmayı düşündüğünüz bir gebelik mi?"

"Sonlandırmayı düşündüğümü söylesem bebeği bana vermeyecek misiniz yani?"
"Efendim, anlayamadım?"
"Hayır efendim beklenen bir hamilelik, yıllardır tedavi görüyorum, sonuç olumsuz mu?"
"Eviniz buraya yakın mı?"

Yok eşeğin...semeri! Niye çay içmeye mi geleceksiniz hastanece?

"Yakın beyefendiciğim , yakın olmasına ilk kez bu kadar seviniyorum zira bu konuşma böyle sürerse acile ulaşmak sorun olmayacak!"
"Tamam o zaman. Siz şimdi evden çıkın, biz labaratuvarda 11 kişiyiz, 12 kişilik bir pasta alıp gelin sonuç kağıdını verelim, gözünüz aydın hamilesiniz!"

Ha
Ha
Ham
Hamileyim, hamileyim,hamileyim Allah'ım!

Çığlıklar atmaya başlıyorum, öyle çok bağırıyorum ki adam yaptığı işten soğumuştur bunları duyunca, soluksuz çığlıklar atıyorum.

Annem çok mutlu, kardeşim, batının en hızlı telefon eden kovboyu çoktan bir numara çevirmiş bile, eşini arıyor sanıyorum.

Deli gibi oradan oraya koşturuyorum, annem bir yandan beni durdurmaya çalışıyor, sakin ol diyerek, bir yandan da "kocanı ara, meraktadır "diyor.
Onu duyuyorum ama o an şoka girdim sanıyorum, şuursuzca koşturuyorum evin içinde."sen ara "diyorum, "sen ara, sen ara"
Annem kocamı arıyor, müjde de istiyor arada atlamadan.Beni istiyor telefona, çok mutlu, sesi titriyor,"seni seviyorum, gözümüz aydın "diyor.

Babam İzmir'de, onu da arıyor kardeşim.
Ben de bu haberi en çok bekleyen insanı, sevgili kayınvalidemi arıyorum, çok ama çok seviniyor.1 dakika sonra tekrar çeviriyorum numarasını, biriyle konuşuyor, teyzeme haber veriyor olmalı..

Çok mutluyum.
Şükürler olsun Allah'ım.
Benim için dua eden bir kalbi temizin duası yüzü gözü hürmetine verdin kalbimin dileğini, şükürler olsun binlerce kez..

İşten erken çıkacak kocam, pasta da getirir gelirken, onu görmeyi çok istiyorum şu an.
İsteyen kimsenin kucağını boş bırakma Allah'ım, yeri doldurulamayacak bir duygu, bir hasret bu.İkamesi yok, beklemesi zor, yokluğu çok acı..

İçimde bebeğimle uyuyacağım bu gece, içimde bir yerlerde bana tutunan bir nokta var.
Tutun ne olur bebeğim, sımsıkı tutun minik ellerinle, bırakma anneni, annen seni çok özledi....

20 Haziran, 2012

Mahallenin kasabı gibi eczacısı da bir iyilik düşünmeli bana..
Her ay mens dönemimden 10 gün önce ve sonrasına devam eden 20 günlük süreçte kullandığım 20 adet gebelik testine maaşımın haturı sayılır bir kısmını yatırıyor olmamı dikkate alıyordur herhalde.

Sabah 9 da çok çok önemli bir toplantım var, 6 da kalktım, kafam nasıl endeksliyse doğru banyoya, bütün dolapları karıştırdım yok, bütün testleri kullanmışım, bu ay gerekmeyeceği için yeni de almadım demek ki..
Bu testleri gördükçe deliren kocamdan saklamak için bir yerlere sokuşturduğum bir tane olmalı..
Kaç kere 2.çizgi hafif pembe gibi gelip de sevindiğim ve hüsrana uğradığımı görünce yasakladı adam, ne yapsın.
Hah, bi tane kalmış, şampuan şişelerinin arkasına saklamışım.
Geçmeyen bir 10 dakika, sonucu bile bile yapıyorum, bu beklerken ki umudu seviyorum, sonrasındaki hüsran olmasa..

2.çizgi.
2.çizgi.
2.çizgi !
Burda bir çizgi daha mı var bana mı öyle geliyor.
Hava tam aydınlanmadı, banyonun ışığından mı acaba?Camın önüne yaklaşıyorum, pembe bir çizgi daha var burada, hem de hemen belirledi ama nasıl olur.Tedavisiz olmaz demedi mi doktor? Gözüm beni yanıltıyor.
Sürekli o çizgiyi görmek istediğim için sanırım:(

Kocam uyuyor.Yanına gidiyorum."Uyan ne olur, sana birşey göstereceğim " telaşlanıyor adam "birşey mi oldu?"
"bir bak ne olur"
"elindeki ne?
"test"
"yine mi?"
"bir bak ne olur sanki bir pembelik var 2.çizgide"

Gözlüklerini takıyor, evirip çeviriyor.
"Sanki" diyor. "Neyse, uğraşma bunla, nasıl olsa 25 gün sonra tedavi var, üzme kendini"

Testi alıp salona gidiyorum, evet var.
Mutfağa..Vallahi 2. çizgi.
Allah'ım sen aklımı koru.

Annemi arıyorum, sabahın altısı.Aynı üzgün ve dikkatli tonlama,
"üzme kendini kızım san aöyle gelmiştir"

Hayır bana öyle gelmiyor, var işte, var!

Alelacele giyiniyorum ve sabahki toplantıya gideceğim arkadaşıma hasta olduğumu yazıyorum mesajla.
Kocam da hazırlanmış,işe gidiyoruz.
"önce hastaneye "diyorum."kan testi yaptıracağız"
Direniyor, üzüleceğimi biliyor..Ağlayacağımı biliyor.Kıramıyor.
Hastaneye gidip kan veriyoruz, sonuç 2 saat sonra.
Annem tedavimi bekliyor ve kardeşimin evinde.Kardeşimin evi hastaneye çok yakın, oraya bırakıyor beni kocacık.

2 saat..
2 ay, 2 yıl,2 ömür..
Yine ağlayacağım biliyorum.
Allah'ım sınama artık, ne olur...
Ofisten bir arkadaşım masamda uyurken resmimi çekmiş, bir de konuşma balonu yapmış üstüne, tüm gruba mail atmış, Allah'ım rezalet ! Nasıl uyumuşum öyle, çok da erken yatmıştım oysa.Yoruluyorum galiba son günlerde..Bir de diyete başladım ki, tadından yenmiyor.İzmir'de yaşadığım çook uzun yıllara ve Girit'li arkadaşlarıma rağmen ot yemekten hoşlanmayan ve genlerden gelen yeme zevkime taban tabana zıt listemle,bakışarak oturuyoruz.Ama harfiyen de uyuyorum, bu halsizlik ondan olmalı.

Gelecek ay yeni denememiz var, inşallah bu kez olur, zira bir daha kaldıramayacağım gibi geliyor, bu kez de olmazsa salacağım engine gitsin, herkesin çocuğu mu var, benim yazım da bu demek ki..

Yarın mens dönemimin başlaması lazım, tarihi not etmeliyim ki doktora 27. gününde gideceğiz.
Bu tedavinin en garip tarafı sürekli bir "yumurtlama dönemi, yumurtlama günü "tabirleriyle dolu olması..Doktorun ilk sorusu da o oluyor zaten "yumurtlama gününüz ne zaman? Bu iğneyi yumurtlama döneminde yaptırmanız lazım vs vs "
Kocama akşam salonda otururken "bu ay yumurtlama döneminde 2 iğne yapılacak bana "dedim, gazete okuyordu, şöyle hafifçe dönüp " hani yanımda oturduğunu görmesem bir tavukla evlendim sanacağım ! "dedi, haklı...

Akşam yemeğinde biftek ve salata var, haftanın 4 günü biftek! Bu diyetisyenler bifteğin kilosu kaça biliyorlar mı bilmem.Kadına dün "yerine kıyma yesem olmaz mı? "dedim, boyoz gibi oldu gözleri."Hanımefendi kıyma yağlı olur sırf kırmızı et olmalı,bla bla bla"
Kendisi de tonton bişey, bunu bana öneren arkadaşıma bir daha sormalı, kendi dediğini yapamayan bana nasıl faydalı olacak bilmem, gerçi hocanın dediğini yap yaptığını yapma derler ama..
Bizim kasabın 1 aydır beni görünce gözlerinde TL işareti beliriyor resmen, ceylan değil ya katkılarımdan dolayı bir çeyrek altın verir herhalde diyetin sonunda!

Neyse, kilo verirsem şansımın daha çok olacağını söyledi Tüpçü, tüp bebekçi yani, of Allah'ım tıpkı yumurtlama gibi tüpçü de takıldı dilimize, ne menem bir yolculuk şu annelik yolculuğu, tam Umuda yolculuk işte..
Umuduma..