11 Haziran, 2013

Çandarlı

Yaz geldi...Yaz demek Çandarlı demek bizim evimizde. 20 yıldır yazlarımızı geçirdiğimiz bu küçük ama çok güzel balıkçı kasabası demek. Gerçi bizim ilk kaldığımız senelerde öyleydi, yazlıkçılar bile çarşıda tanırlardı hep birbirlerini, şimdilerde oldukça kalabalık orası da.
Annemlerin İzmir'de yaşadığı dönemde evden yazlığa gitmeleri ortalama 1 saatlerini aldığı için son derece memnunlardı hallerinden ama İstanbul'a gelişlerinden sonra da çok değişmedi gidiş sıklıkları.
Tertemiz ama çok soğuk olan suyuyla adamı kendine getirir denizi, balığı denizden sofraya gelir, herkes sıcaktan yanarken rüzgarı eksik olmaz, çarşıda bir çay içilmeden dönülmez sitelere:) Kendimi orada çok mutlu hissetmişimdir hep, mutluluktan ziyade izole, huzurlu, sakin..Günlük hayatın saçmasapan ve kontrolsüz koşturmacasından dinginliğe gitmek demektir Çandarlı..Saat önemli değildir, gün yada tarih önemli değildir, sabah öğle ve akşam kavramları vardır işte, deniz saati vardır, 5 çayı saati vardır, okey oynama saati vardır, hissedilir o saat , çok da önemli değildir.

Tatilcilerin tesadüfen seçip gidip kaldığı bir yer değil Çandarlı, çoğu kişi ya daha önce gelmiş oluyor, ya bir yakınından duyuyor yada bir tanıdığının yazlığına geliyor, günübirlikçi tatilciler Dikili'yi, Foça'yı daha fazla tercih ediyor gördüğüm kadarıyla. Günün birinde İzmir civarına giderseniz, Çandarlı'ya da daha önce gitmemişseniz uğrayın derim.Çok beklentiyle gitmeyin ama. Öyle aman aman Ege mutfağı yapan yerler, butik oteller vs aramayın, çarşının içindeki restoranlarda yiyebilir, birkaç otelinden birinde kalabilir, gece sahilinde yürüyüp tezgahlardan deniz boncukları, takılar, el işleri alabilirsiniz. Sahilde yürürken acıkırsanız kumrucudan kumru alın, hemen yanındaki kitapçıya uğrayıp kitap seçin, ara sokaklardan, eski evlerin önünden geçip çarşıya dönün tekrar..

Şimdi hazırlandık yine..Her seferinde eşimin "bu kadar eşyayı nereye götürüyoruz, dönerken nasıl tıkabasa geliyoruz anlamıyorum" söylenişleri arasında yükleneceğiz yakında. Giderken Umut'a ait o kadar çok şeyi yanımıza almak zorunda kalıyoruz ki bagajın dolması çok normal. Yaşıtı kimse olmadığı için onu bahçede ve evde oyalayabilmek için tam teşekküllü gidiyoruz haliyle:) Dönerken de hem götürdüklerimizi getiriyoruz hem de bahçeden topladığımız eriklerden, kayısılardan toplayarak yaptığımız marmelatları , domates soslarını, mangalda közlediğimiz patlıcan ve biberleri, tarhanayı getiriyoruz, Çandarlı ve Dikili pazarına yaptığım olağan ziyaretlerimde bulduklarım da cabası, nasıl dolmasın araba:)

3 ay boyunca yokum İstanbul..Deniz, güneş, komşuluk, dostluk, sohbetler, ayışığım, yıldız dolu lacivert gökyüzü,roka, balık, semizotu, hamak sefası beni bekliyor:) Sen özle beni İstanbul, ben seni özler miyim bak onu bilmiyorum:)

Aşağıya amatörce çektiğim birkaç fotoğrafı koydum, bu sene daha özenli çekeceğim.

Bekliyorum Çandarlı'ya, unutmayın..