13 Kasım, 2013

Delirmek üzere olan hatta delirmiş bir kadının hezeyanları gibi görünüyor belki de yazdıklarım, sonradan okuduğumda, kendimi tanımasam ben de öyle düşünürdüm üzülmeyin.Haklısınız çok da sağlıklı ve sağlam kafalı biri izlenimi vermediğim muhakkak ama vallahi öyleyim. Akıl ve ruh sağlığım gayet yerinde,inanın.
Ben de pazara gidip domates seçen, apartman toplantısına katılıp yönetici amcanın anlattığını unutup 5 kez yeni baştan anlattığı memuriyet günlerini de toplantı gündemi öncesi gayet bi sakin dinleyen,Müdüründen çekinen, çoğu kadın gibi iki araba arasına park edemeyen, her gün mutlaka belli bir süre kitap okuyan, yaramazlığını kategorilendiremediği oğluşunun içine birşey kaçtığını düşünen..buna benzer bir sürü şeyi sizin gibi yapan yada yapamayan, sıradan ama akıl sağlığı gayet yerinde bir kadınım.

Bu delirmişim hissi kelimelerin bana bir oyunu.Ben güzel ve tatlı tatlı, akılıca şeyler yazmak istiyorum ama onlar durmadan yer değiştirip benim yazmadığım yada yazmayı düşünmediğim şeyleri yazıyorlar bazen.Yazının sonuna bir geliyorum ki ben demişim Ankara onlar demişler Beypazarı.Bu kelimeler var ya benden duymuş olmayın sihirliler de..Aşkınızı da duyuran onlar, nefretiniz de.Milyonların sizi sevmesini sağlayan da onlar, adınızı duymak istememelerine neden olanlar da.İyi geçinmek lazım kelimelerle,bak ben sesimi çıkarıyor muyum beni hafif kayışı koparmış bir hatun olarak gösterip sessiz sessiz gülmelerine? Çıkarmıyorum, niye?
Çünkü onlara ihtiyacım var, ben anlatamazsam kalbimden beyninden geçenleri, bir gırdap gibi dönenip midemde kelebekler uçuran kelimeler yığınını dökmezsem kağıda...Hah işte o zaman ebüvüüü ki ebüvü..

02 Kasım, 2013

yağmur

Ve nihayet kış...Nihayet deyince "sonunda geldi " gibi anlaşılacak belki ama nihayet kısmı yağmurla ilgili daha çok...
Yağmuru çok seviyorum. Çalışırken çok sevmezdim, servis beklerken , ofise yürürken ıslanmaktan hiç hoşlanmazdım o zamanlar. Ha bir de sabahın kör karanlığında kalkıp özene bezene yaptığım saçlarım yağmuru görür görmez yapışıp, şekilsiz şemalsiz bir hale geldiği için, şemsiyem bile olsa sevmezdim işte.

Ama şimdi yağmurlu sabahları seviyorum. Sıcak bir evde, güzel bir filmi bekleyerek, sıcacık kahvemle camdan dışarıyı izlemeyi seviyorum. Oldum olası çorbayı çok seven biri olarak, yağmurlu havalarda evi çorba kokusunun sarmasını seviyorum.
Bugün de öyle bir sabah. Aslında yapmam gereken yığınla şey var ama nedense hiiç içimden gelmiyor, bugün kendime ayıracağım zamanı. Hiçbir şey yapmadan sukunet içinde birkaç saat geçirmek iyi geliyor ara sıra. Okumam için bekleyen bir sürü kitap var komidinde, kitap fuarından aldığım yeni arkadaşlarım..Son kitap fuarında çikolata ile ilgili çok güzel bir kitap bulmuştum, ilk fırsatta denemek istediğim tarifler var içerisinde, baktıkça içim eriyor ama yağmura takıldı işte ruhum. Gözlerimi camdan alamıyorum yağarken, içime gri ve sakin bir huzur doluyor her seferinde..
Kitaplardan birini seçmeliyim bu sabah, biraz kitap haşırneşirliği, sonra bloğa birkaç yazı eklemeli, arada gidip çorbayı karıştırmalı, sonra hobi odasına merhaba deyip renkleri sevmeli, taa ki yakışıklı oğlumun okuldan alınma saatine kadar.
Geçen yıl kardan çok çekmiştik, Umut'u sabah okula götürmek bile eziyetti, kapının önü buz tutar, arabanın camları buz tutar, sinameki oğlum köh köh başlar öksürmeye, umarım bu sene çok kar yağmaz zira o öksürdükçe benim içim acıyor tüm kış. Ha en güzel yanı, yazın herkes biryerlerde olduğu için yapılamayan akşam sohbetleri, arkadaş toplantılarının kışın sık sık yapılabilmesi, kahve eşliğinde saçma sapan şeylere bile kahkahalarla gülebildiğimiz , çocuklarımızın birlikte oynayabildiği, dost fikrinin güzelliğini yeniden hatırlatan güzel akşamlar..

Neyse, "Bilinmeyen " den başlayacağım bugün okumaya, çorba da tarhana olsun bugün, bir de film olsun, binlerce kez izlediğim "kasım'da aşk başkadır" olsun o da, bir de huzur olsun, bir de sağlık, bir de yağmur olsun...

01 Kasım, 2013

Şunu anladım ki ben geceleri yaşamayı daha çok seviyorum.Yalnız birşeyler yazmak için değil, yaşamak için de gündüzler çok fazla gürültülü benim için..Mecbur olmasam hiç kullanmak istemeyeceğim telefonumun , çok çok olağanüstü bir durum olmadıkça çalmayacağını bilmek ve dahi görmek bile, geceleri sevmem için tek başına bir neden.
Birşeyi yapmak için kendimi planladığım ve şartladığım ve o anki heves ve istekle işe de giriştiğim bir anda, canı sıkılan ve sadece o anda öylesine, sebepsiz , laf olsun diye konuşmak isteyen birinin zamanımı,seri bir katil rahatlığıyla böğründen deşe deşe çalmasına seyirci kalmak demek onun çalması..
Önemli durumları kastetmiyorum belirtmeye gerek bile yok ama telefonla yada çat kapı çat ofis masası demeden bir başkasının, akıp giden hayatı düşününce de son derece kıymetli olan zamanını futursuzca kullanma hakkını kendimizde bulmamız...Şaşırtıcı.

Geceden geldik değil mi bu noktaya, hah işte geceleri insanlar aslında sırf biz uyuyalım dinlenelim rahat edelim diye değil de kendileri anatomik, fizyonomik her ne bilimsel sebepse işte o sebeple uyumak zorunda oldukları için rahat bırakırlar bizi birkaç saatliğine.. Onlar uyanmadan düşünmek, düşündüklerini analiz etmek, hayata geçireceklerini planlamak, bazıları için yazmak yada ağlamak için sınırlı bir zaman vardır ve günün ilk ışıkları ve ilk okul-iş servisleriyle de biter o saatler. Naif korna seslerinin eşliğinde başlar sabah ritüelimiz..

Neyse, dün gece müzmin bir başağrısının ele geçirdiği alnım ve ensem yüzünden çok da bereketli geçmedi, çok fazla şey düşünemedim ve yazamadım ,kısmet bu geceye artık.
Hah geç kalmıştı günün ilk katili kim bakalım, yine çalıyor şuursuz!